15 Aralık 2016 Perşembe

Onur Duyarım !

anlamıyorsunuz.

kadınlar,
güldüğünde hiç göstermediği o azı dişleriyle,
öyle bir ısırıyor ki sizi tatlı geliyor,

ama
bıraktığında
kanamaya başlıyor...

iki büklüm kan gölü dilimle nasıl anlatayım,
bu kocaman boşluk bir kaç cümleyle doldurulmuyor,
ne var ne yok bir anda kusup gitsem...

aynı çemberin içinde durduğumuz insanlar şimdi,
çemberin ömür olduğu coğrafyalarda, gün geçtikçe daralırken bir bir,
biraz yangın gördü mü etrafında
geçip gidiyor sirk hayvanları gibi ömrümüzün içinden...

geçmeyenler, karşımıza dikilenler,
poligon yerine koyduğu yaşamak hevesimizi mermi yapıp,
ömrümüzü hedef seçerek,
çemberler içinde hepimizi, ellerinde öfkeleriyle bir bir vuruyor alnımızdan,
başarılı sayılmak için adam satmakta...

ah..
ötekileşen insanlar kaldırımında koşmaktan yoruldum,
çelme taksanız da ölsem ya...

biz eksik kaldık, bir kavganın hangi tarafındayız
işte o siyasiler sendikalar işçiler kumarbazlar,
tüccarlar, pezevenkler ve pazarladıkları insanlar
kimsenin kimseyi tanımadığı şehirlerde oturmuş düzen,
işleyen sistem, aldanan,
kim,
kimi,
neden...

üç kuruşluk adamların bedavaya çıktığı günümüz piyasasından öğrendik
üç kuruşun fiyat değil pazarlık payı olduğunu...

kampanyalarınız, sloganlarınız,
"yetişen alıyor.. "

düşünüyorum,
ya çok yüksekte, ya da çok ucuz onlar...

yaşamak...
işte o duvarlar, sokaklar, caddeler, binalar, ölenler,
onlar altta biz üstte,
yeryüzünü çarşaf ederek hepsiyle sevişmek,
ne mükemmel...

şimdi savaş,
kafada yırtılan bir düşünceydi hepsinden önce,
barış ipliğinden dikiş atmak fikri kiminse,
elimiz titredi de yarayı dağıttık, üstelik vicdanımız sızlamadı....

her kimsek işte,
biz, bir kavgada veya bir savaşta belki, başka hayatlar uğruna,
sonrasına güzellik bırakmak isteyerek,
böyle aykırı böyle anarşist,
ölmek istedik de,
şansımıza
aşk çıktı...

utanmadık...

örneğin hiç utanmadım oturup bir dilenciyle çay içmekten,
hiç utanmadım üstüm başımdan,
insanlar ne der, ne düşünür hiç düşünmedim bunları,
onlara göre hareket etmektense felç kalmayı yeğledim,
o dar zihniyetlere alkış tutmaktansa ellerimin tutmamasını,
adımlarım yara veriyorsa alttaki insanlara, yürümemeyi belki...

hiç utanmadım bu durumda, bu vaziyette
o insanlardan, o aşklardan,
o saf kalabilmiş toplumlara dahil olmaktan...

nefes alır gibi acı çekiyorum
ve
bu şartlarda
küfrederken gelmişinize geçmişinize, ananıza avradınıza
inanın,
hiç utanmıyorum...

sonra sen,
birlikte bir şeyler yapmak seninle,
sonra sevgilim, sonra...

seninle birlikte soyunmaktan belki,
hiç utanmayacağım...

ya da hadi
içimde hiç kimse yokken, durma,

bağımsızlık kavgası veren milletlerden olayım
karşı koyamayacağım, direnemeyeceğim bir rejim gibi gel, sömür,
yağmala beni...

sevgilim...
bayrağının altında yaşamaktan,
onur duyarım...


18 Ekim 2016 Salı

Kürk mantolu Madonna ?

Kürk mantolu Madonna..

Muhterem Cemaat..

Demokrasiyi getiren, müttefikimiz Amerika..
Konuyu biliyosunuzdur..

Sabahattin Ali'nin kitabındaki karakteri, şarkıcı Madonna sanan zatı muhterem alay konusu oldu..

Haber sayfalarının bile baş konusu neredeyse..

E magazin sunan birinden; tüm hayatı televizyondan, dizilerden, şarkılardan ibaret sanan, yani hayatı magazin gibi yaşayandan bu beklenirdi..
Peki bunun adı edebiyat yada tarih cahilliği mi..?

Hayır.. Bunun adı "Algı Cahilliği"..
Tüm herkese yıllardır aşılanmaya çalışılan cahillik..
Her türlü yozlaşmanın olduğu magazin programları..

Aşkı bahane edip, herşeyi mübah kılan diziler..

Sportmenlikten uzak kavgacı spor programları..

Türkçemizi katleden, beğenilmeyi teşhircilik sanan şarkıcılar..

Gerçekleri saklayan, algılarımızı yönlendiren haber programları..

İnsanları kutuplaştıran, dini esasları cemaatine göre şekillendirip, kendi dinini yaratan Cemaat önderleri..

Ve tabi; iktidar sevdasında, tüm yalanları ve yanlışları doğruymuş gibi gösteren siyasetçiler..
İnsanları okumaktan, öğrenmekten, araştırmaktan uzak tutan.. İnsanın içindeki iyiliği, ahlakı, güzellikleri yozlaştıran.. Kendi kalıplarında şekillendiren bir sistem..
Tıpkı; ülkeyi ele geçirme hedefindeki Cemaatin, yıllardır muhterem Müslümanlar diye algısının oluşturulması gibi..

Halkına bu algıyı veren siyasetciler, neredeyse memleketi onlara veriyordu..
Yada ülkelerin parçalanmasını hedef edinen ABD'nin, yıllardır demokrasi savunucusu ve baş müttefikimiz diye algısının oluşturulması gibi..

Şimdi ise aynı ABD ile ittifak olup savaşa giden bir Türkiye..
E böyle olunca bir ülke..

Edebiyat karakterini, şarkıcı..

Her cemaati, dinin ve ahlakın esası..

Cellatını, müttefik..

Ülkeyi uçuruma götüreni de, kurtarıcı zanneder..
Hadi, kürk mantolarınızı giyin savaşa gidiyoruz..!!

Yaşasın müttefikimiz, yaşasın iktidarımız..

Yaşasın Madonna..!!



1 Ekim 2016 Cumartesi

Asil azmaz,bal kokmaz.

hayattan bezdiniz siz,
ama dikkatinizi çekerim, ben gözlerimi sizinle silmedim.

canınızdan bezdiniz siz,
ama ben tozunu sizinle almadım ellerimin...

ben fazlasıyla, dozunu aldım her şeyin..
haptır alkoldür aşktır...

garip bir insandım ama insandım,
önceki gün takım elbiseyle çıktım sokağa,
ertesi gün yırtık pantolonlarla, ama beni çözemediler...

herkes gülerken ağladım ve herkes ağlarken güldüm,
siz konuşurken sustum ve sustuğunuz an ben konuştum,
çözemediniz.

dünya görüşünüz, hayat kaygınız beni ilgilendirmiyor,
bir kadının her dediğini yapan adamlardan olmadım,
eskiden böyle yapmazdı artık ne olduysa değişti diyen çevrem yok,
bir adamın her dediğini yapan kadınlardan uzak durdum hep,

yani bir delik gösterip kırk delik açan kadınlar ,
yani her siki olan adam olacak değil ya naralarında
içkisini,içim gibi dolduran kadınlar,

yani kalbinden tutmak istediklerimin
içi bana el vermedi..

acımak mı değil mi bilmiyorum...


sonra,
bir kadına bağlandık işte,
yine çözemediler...

oysa eminim her sevgili şunu aradı!

ayrıldınız mı sorusuna kaçamak bir cevap yerine,

" onlar o yüzden ayrıldı,
biz bu yüzden hala birlikteyiz diyecek geçerli bir sebep... "

ya da şöyle oldu
rahmetli dedem söyler bunu,

"asil azmaz bal kokmaz"
biz asili bulamadık da balı kokuttuk....






23 Eylül 2016 Cuma

Yek Hep

''üç tane kış geçti
üşüdün de ellerini başkası mı ovuşturdu ?''

yırtıldığın yerden içine girenleri sayma, sen yırttın, hoş, ayıbı kayıbı bırak.

sen o kanı kendi savaşında döktüysen
kendinin katilisin
kendinin mağduru
bunları problem eden barbarlar ülkesini bırak
hoş, avrupalı da değiliz
nereli olmamız gerektiğini bırak

bunlara oralı olmayalım
orasından severse orayı düşünecekler elbet
dinlen biraz kanın aksın.
dinlen biraz uyu.

al kanat diye verdiğin kalbin için
melek olsunlar dediğini biliyorum ben
al kanat demenle kanatmaları bir oldu
bu onların yanlış anlamasıydı

inandın, daha önce de inandın evet
kırıldığın yer orası değil senin ama
kırarak bulduğun cevapların
sorusu ben değilim
sana dokunmadan içine giren bir bensem bir sıkıntı gibi
nolur
ağzımdan bir cümle düşecek içine
ağzımdaki cümleler seni gezecek
seni öptüm say.

seni öperken
ağzımdan içine düşürdüğüm cümleleri
yalvarıyorum sana
bacaklarını açarak başkasına dövdürme
böyle dövülür en güzel
biliyorsun
bir seni seviyorum
en güzel öyle dayak yer
sevdim deme
kadın olduğun yerden kadınım diyenleri sevme

bak biz hala
tren raylarında koşuyoruz
ayağımız takılacak daha
ardımızdan yuvarlanan bir nar kurtaracak bizleri
olur mu deme olacak

daha içime karışacaksın
içini döksem tortusu kalacak

canım çekerse bağışla beni
dilimin ucundaki bir kelime kalbine dokunsun diye
seni bir defa öyle
seni bir defa sol göğsünden.



20 Eylül 2016 Salı

Son Bahar

Bak  yine geldi  son bahar , döküldü yapraklarım.
Gelişinle yeşeren umutlar,  bahara hasret kaldı.
Kaç yaprak döktüm ben bu son baharda, kaç aşk geride kaldı.
Gidişini konuşuyor hala kopardığım, takvim yaprakları...


Bir başkasına umut oldun , bir başka bahara kaldım.
Gülüşün ardı sıra yeşeren yapraklarım,toprağa nem saldı
Kaç güz geçirdi ömür , aklım hep sende kaldı .
Akıl yokki başımda  , bıraktığın yerde kök saldım.


Seni bana getirmedi , geçti gitti her mevsim
Hüzün yağmurları  yağdı toprağa , ayrılığın ertesi
Odamın duvarlarına çarpar , yağmurla gelen sesin.
Gidişinin yıl dönümü bugün, günlerden cumartesi


Adın gömülü maziye , geçtiği her yer kan revan
Bir umut olur tebessümün ,sanki yaralarıma deva
Kaç bahar geçti, bu aşkın cesedi sen kokar hala.
Ve  kaç defa öldüm ben yine varamadım sana...





16 Eylül 2016 Cuma

Dön ulan dünya , beni kusana kadar


" dön ulan dünya, beni kusana kadar... "

unuttum ya da unuturum diye kendimi aptalca teselli etmiyorum,
unutmadım fakat,

seni,
ananı sikeyim..

eğer benim gibi,
bir beklentinin içindeysen
üzerinde emanet gibi duran aşklar bulandırdıysa eğer mideni,
ve sende barındırıyorsan içinde bunlardan
sahiplendiğin birini andırıyorsa ayağa düşmüş adamlar, bul
döndürüyorsa başını iki kadeh rakı hala,
zihninde bir kadını yatağa atmak fikrinden başka bir şey bulunmayan adamlar,
yürüdüyse yüreğinde, koynun ile kalbin arasında varsa bir kapı,
açmadıysa kimse,
çalmaya cesaretleri yok de!
benim suçum değildi diyerek kandır,
bir cesedi yıka yağmur sularını göz yaşıyla karıştırarak,
öp,
insan olarak öldüğünü hatırlatırcasına..

bunu bir sessizlik bul ve orada kendine söyle,

"yorulduk ikinci defa aşık olmaktan ve gidip merhaba demeye birine,
sıkıldık aynı konuşmalar içinde aynı şeyi duymaktan,
seni seviyorum artık heyecanlandırmıyor kimseyi ve öpüşmeler çok tanıdık,
bütün ayrılıklar aynı bok,
bütün insanlar hala aynı göt,
şimdi tesadüfen çarpışsak göz göze
tesadüflerin a.. koyar, önüne baksana lan diyerek devam ederiz yolumuza"

incindim, kırıldım gibi basit avuntulara sığınma,
kırılmadı ki yüreğin,
topraktı o da, hayal kuraklığından çatladı....

neyse,
dünya dönüyor,
ama bu son turu gibi...

son turunda dünyanın
iftira atarcasına itiraf et ve
itiraf edemiyorsan iftira atacağın anlamını yok sayarak..


aklına gelir miydi hiç,
hayatımın özeti olacağın?



9 Eylül 2016 Cuma

Hayırlı Evlat / Ediz BAHTİYAROĞLU

Futbolu yakından takip edenler muhakkak hatırlar Ediz'i.
Daha 26 yaşındaydı Ediz. Eskişehirspor'da 2 numaralı formayı bir daha giyilmemek üzere soyunma odasında bırakalı tam dört yıl geçti.Bir çoğumuz belki tanımaz bilmez yada dikkat bile etmedi onun futboluna ve yaşantısına.Bende çok tanımadım kendisini ancak babası öyle bir anlatmış ki Ediz'i tanımadığıma gerçekten çok pişman oldum.
Ne demişti Atamız 'Ben sporcunun zeki çevik ve ahlaklı olanını severim' .



Babam gidiyoruz dediğinde 13 yaşındaydım. Evim diye bildiğim toprakları bırakıp, Türkiye’ye doğru yola çıktık. Türkçe bilmiyorum ki, okula nasıl gideceğim, diye düşünüyordum. Babamın çok fazla parası da yoktu. Okula gitmek yerine bir fabrikaya girdim. Artık işçiydim.

Yıllar geçti. Ayten’i tanıdım. Hala işçiydim, hayat hala zordu. Evlendik ve üç çocuğumuz oldu. Çocukların hepsi güzel olur da, nedense en küçük olan hep daha farklı bir yere konur ya, işte bizim ufaklık da bir başkaydı. Daha annesinin karnındayken bile rahat durmuyordu. Benim diyen forvet öyle tekme yememiştir Ayten’in yediği kadar. Yani 9 ay boyunca bir hakem olsa yanımızda, her gün çift sarıdan kırmızıyı yerdi. “Bak hanım, senin oğlun bu gidişle futbolcu olur” demiştim.

Ayten’i doğum için SSK’ya götürdüm. Bembeyaz tenli, renkli gözlü, 4 kilodan ağır bir bebek olarak dünyaya geldi. Ayten de yediği tüm tekmeleri unuttu gitti.

Okul çağı gelince, okula gönderdik ama aklı fikri topta. Ben de gençken futbol oynadım ama bu bir başka. Gözü futbol topundan başka hiçbir şey görmüyor. Mahalle arasında futbol oynuyor, gürültüden dolayı komşulardan hep şikayet alıyoruz. Mahallenin gençlerinin oluşturduğu bir futbol takımı varmış. Gitmiş o kulübe girmiş. Akşam eve geliyorum, oğlan kanter içinde, su gibi olmuş, sobanın yanında ısınıyor. Annesi tuvalette çamurlu ayakkabılarını yıkıyor. Diğer çocuklarıma bakıyorum, hep ders çalışıyorlar. Bu daha kitaplarının kapağını açmamış. Kitaplar kullanılmadığı için öylesine yeni gibi duruyor ki, her senenin sonunda o kitapları satıp, kendisine harçlık yapıyor.

10 yaşına gelince tutturdu beni seçmelere götürün diye. Ayten ona zaten hiç kıyamaz. O ne isterse yapar. Ertesi gün dolmuşa binip, şehrin süper ligde oynayan takımının seçmelerine gittiler. Annesi anlattı, binlerce çocuk varmış. Onların arasından bizimkini seçmişler:

- İsmail görmeliydin halini. Dolmuşa bindik eve geri dönüyoruz, sevinçten yerinde duramıyordu. “Anneciğim sana söz veriyorum. Seni saraylarda yaşatacağım” dedi bana.

- Altyapıda para da vermiyorlar. Nasıl göndereceğiz, forması, eşofmanı, dolmuş parası...

- Ses etme İsmail. Allah büyük, yaparız bir şeyler.

Benden gizli gizli annesiyle gidip, taksitle krampon almışlar. Ev ile antrenman yapılan yer arası 10 km mesafe var. Her gün yürüyerek gidiyor. Soğukta elleri, yüzü morarmış biçimde geri geliyor. Çocuk sıcak bir banyo yapacak, tüp bitecek diye şofbeni bile açmıyorlar. Diğer taraftan, Ebru ile Engin’in dershanelerine para yetiştirmeye çalışıyoruz. Ayten her akşam, onun kıyafetlerini yıkayıp, sobanın yanında kurutuyor ki, sabaha hazır olsun. Bu çile 5 sene boyunca sürdü.

Erkek Lisesi’ne giderken bir gün Tarih öğretmeni annesini çağırdı. “Hanımefendi, bu çocuğun kafası boş, bundan birşey olmaz” dedi. Hepimiz biliyorduk onun futboldan başka hiçbir şeye ilgisinin olmadığını. Zaten o yılın sonunda ilk profesyonel imzasını da attı. 100 milyon lira verdiler. 10 lirasını cebine koymuş, 90 lirasını annesine vermiş. Ayten de gitmiş, 90 lirayla oğlu güçlensin, toplara daha iyi vursun diye et almış, muz almış. Nerede pahalı şey var, gidip almış, gelmiş mübarek.

Bir süre sonra Ankara’dan transfer teklifi geldi. Annesi ağladı etti ama kendisiyle aynı kulüpteki iki arkadaşıyla birlikte Ankara’ya gittiler. Daha 16 yaşındaydı. İki arkadaşı yapamamışlar dönmüşler. Bizimki her akşam yorganın altına girip anneciğim, babacığım diye ağlıyormuş. Annesiyle telefonda konuşmuş. Annesi “istersen dön yavrum” demiş. “Sizin için kalıyorum. Para kazanmam, sizi rahat yaşatmam lazım” diye cevap vermiş.

O sene 2 milyar para kazandı. Hepsini bize gönderdi. Tıpkı öldüğü güne kadar yaptığı gibi. Ve bugün, sahip olduğumuz her şeyi ona borçluyuz. En son aldığı arabayı bile annesinin üzerine yapmış. Evladın hayırlısını yetiştirmişiz.

O gidiyorum dediğinde 26 yaşındaydı. Onu transferin son günü, cennete transfer ettik. Umarım oralarda bir yerlerde, taksitle krampon satılıyordur.



Ediz Bahtiyaroğlu'nun Babası




O zaman

Üzülme geçecek..
Başından bir olay, bir aşk ve önünden bir kadın..

Sonra,
Omuzlarda taşınacaksın ama,
Annen gururlanmayacak, bu benim çocuğum olmamalı diye,
Geçecek içinden..

Sen önde duracaksın ve arkana geçecekler..
Nasıl bilirdiniz diye soran hocaya iyi diyenlere mesela,
Yalanınızı sikeyim diyemeyeceksin..

Sonra istediğin kadar üzül,kendine yalan söyle..
O diyemediğin şey işte,
Siksen de geçmeyecek...



6 Eylül 2016 Salı

İnsan...

Nasıl başladığı önemli değil.

Aslında çoğumuz aynı filmi farklı senaryolarla oynadık.
Birileri yabancıyken, gelip her şeyimiz oldu.

Onları mutlu etmek için elimizden geleni ardımıza koymadık.
Yüreğimizi ortaya koyduk ve hayaller inşa ettik onlar üzerine.

Çok sevdik,
çok sevdiğimiz kadar hiç sevilmedik.
Bir noktadan sonra acı çekmeye de alıştırıldık,
hatta bu durum hoşumuza bile gitmeye başladı,
çünkü seviyorduk.
Sevmek katlanmaktı, başka çaremiz de yoktu.

Hep iyi olacak diye bekledik, içimizdeki umut asla bitmedi.

"Ya severse sonradan.." diye çaresizce avunup durduk, sonra gittiler,
ilk başa döndük; Birileri her şeyimizken, yabancı oldu.
Nasıl bittiği de önemli değil,
hepimiz aynı finali farklı biçimlerde, ama aynı kalp kırıklığıyla yaşadık.

Ve bütün bunlar bize tek bir şey öğretti;
ip inceldiği yerden, insan incindiği yerden kopar..

03.09.2014
Azaptasyon



18 Ağustos 2016 Perşembe

Ağlamak mı ?



elbette gülüp geçtiğin oldu bir çok şeyde, 
ve ağlamak için çekildiğin oldu bir çok köşeye..

ama bana güldüğün o an hiç geçmedi, 
hiç geçmedin buralardan, erkek adam ağlamaz avuntusu arasında,
ağlatma diye bağırmak duruyordu, işaret etsem gelirdi ağzıma,
etmedim..

ağlamak mı adam olmak mı düşüncesi içinde,
serde ve sende orospuluk vardı,
ağlamam için,
çekildiğinden beri içimden,
çektikten sonra elini,
çektiğimden beri bir ölü resmini,
ve her gece çektiğimden beri nikotini senin yerine de içime,
ağzından sonra,
almışsındır umarım benim yerime de içine...

gerçek hiç aldırmadı bize,
bu yüzden yalana meyillendik biz..

neyse bugün;
canım çok sıkılmış bedenimde durmaktan,
ve dolaşmaya çıkmış, uyuşturucu gibi şehrin damarlarında....

öldüm mü tepkisiz mi kaldım bilemiyorum bu yaşananlara...
inandım mı yoksa inandırdım mı bu yalana,
kendimi, kendimi ve kendimi,
inanabildim mi başkasının bana mutluluk vereceğine, aldandım mı onlara,
birini gerçekten sevdim mi, sevmeyi bile denedim mi,
onu bile bilmiyorum...

mağduru oynamıyorsun yine de afferin.

bütün zorluklara rağmen ayakta kaldım diyerek övüyorsun ya kendini,
bütün zorluklara rağmen yürekte kalmalıydın diyerek sövüyorum sana!

Azaptasyon/2016



Kerem Gibi / Nazım Hikmet




O diyor ki bana:
- Sen kendi sesinle kül olursun ey!
Kerem
gibi
yana
yana...
"Deeeert
çok,
hemdert
yok"
Yürek-
-lerin
kulak-
-ları
sağır...
Hava kurşun gibi ağır...

Ben diyorum ki ona:
- Kül olayım
Kerem
gibi
yana
yana.
Ben yanmasam
sen yanmasan
biz yanmasak,
nasıl
çıkar
karan-
-lıklar
aydın-
-lığa..

Hava toprak gibi gebe.
Hava kurşun gibi ağır.
Bağır
bağır
bağır
bağırıyorum.
Koşun
kurşun
erit-
-meğe
çağırıyorum.....





14 Ağustos 2016 Pazar

Fazla Dağıtmadan

başka bir karanlık bul kendine artık içinde korkacak...
bir mumu yak şimdi ve ipe iyi bak,
düşün..
ben o kadar etrafında, sen o kadar içimdeydin,
düşün..
birimiz yandı,
birimiz eridik...

geceleri inanacak başka bir hikaye bul artık
okudun,
bittim..
başka bir put yarat kendine
başka bir kabeye dön
içine gömülecek başka bir toprak bul..
günlük tut bundan sonra
günlük tut başkasının elini
günlük yap ne yapıyorsan, günlük öp, günlük sev
ikinci gün aynısına ihtiyaç duyacağın birini
-bulma.
ben,
biraz bahsedeyim.
insanlara karşı güler yüzlü biriydim aslında
bir gün yüzümü kaybettim
şimdi insanlara hep gülerim
şimdi insanlara hep karşıyım.
ben
biraz hatırladım.
oğlum uzak dur kavgadan derken annem
o saf bakışımda gizlediğim gerçeklikti, söyleyemedim
kavgayı başlatan o piç bendim zaten..
bu hayattan sarsmaya başladım
tırsmaya başladım
sigaraya başladım
ben
biraz sonra
öleceğim.
bilirsin
biraz sonra öleceğini kendine haber veren biriyim,
intihar etmek böyle bir şey
ah
ben söyleyemem....
bir esir kampı gibi yönettiğim içime sesleniyorum,
dağılabilirsiniz.
kırılmayın bana hep öyle olur
hakettiğiniz değil hep haketmediğiniz şeyler gelir başınıza
ve ben bunu hakedecek ne yaptım dersiniz
yaptınız.
ölmek büyük ödülümüz ve
siz bunu hakedecek çok şey yaptınız...
infaz
idam
katliam
yargı
terör
ahh
kafam.
inandığım tek şeydin
artık
tek şey din.
bütün aşklar bittiğinde,
ve herkes gittiğinde anladım ki,
" -anlamaz olaydım diyorum bu konuyu
hep tekrarlasaydım seninle"
kalbim
hiç kimsenin üstünde durmadığı bir konudur.
fazla dağıtmadan konuyu,
son olarak,
eminim..
benden sonra birini sevmedin biliyorum,
en az üç kişi yakışır o orospu ruhuna.

Rahle 3

Ben hala oturmuş aptalca seni üzmenin pişmanlığını yaşıyorum .
Bende insanım be kızım 
seni sevmiş olmam demek ,
senin o basit yalanlarına inandığım anlamına gelmez.
ben sadece sana güvenmek istemişte olabilirim. 
Ki ben senin her söylediğini yemin her yaptığını doğru bilmişim.

Yazık bana , 
yazık ki hala elim vicdanımda
senin o basit insanlardan olamayacağını düşünürken 
sen , o aptal saptal oyunlarınla
beni kandırdığını zannediyorsun.

Üzülüyorum cidden.

Seni kaybetmiş olmanın hissi bir kenara 
aslında seni tanıyamamış olmam benim en büyük aptallığım.
Oysa demek istemiyorum ama,

Oysa...

ben sana gönlümün , ömrümün , 
zihnimin ve ruhumun en temiz yerini ayırmışken , 
sen elleri kirli bir çocuk gibi gelip oturdun şu gönül soframa ,

üzme beni daha fazla 
lütfen git ,
git ellerini yıka .




12 Ağustos 2016 Cuma

Affet Beni !

çöktüm ve hiç konuşmadım;
yani bunu bir depresyon olarak düşünebilirsin
fakat ben önce dizlerimi kırdım sonra dişlerimi.
aslında biraz da cinnetti
gözlerinin içindeki o küçük siyah nokta
bir insanın en zayıf noktasıydı
en çok da benim
bunu şimdi söyleyebildim sana
bütün cümleleri
kurşuna dizer gibi boğazıma dizmişlerdi
ama bütün söylemek istediklerimi
kimseyi öldürmek istemiyor gibi yutmuştum
yuttukça içimdeki çocuk ölmüştü
affet beni.
affet
sessiz kaldığım her saniyede
bilmiyordum soğumayı
sen biliyormuşsun konuşmadıkça soğumak nedir
sen biliyorsun konuşmak ısınmaktır
bir ceset gibi soğumak neymiş bunu da ben biliyorum
her harfin bir ateş olduğunu yeni öğrendim ben
her kelimenin içimi yaktığını böylelikle anladım
beni affet
yandıkça kabardı içimdekiler
beni affet seni hatırlamaya çalıştığım için,
şimdi nasılsındır
bir tanrı gibi bağışlamakta olduğun için beni
bir o kadar görmediğim için
şimdi nasılsındır
sesin
yaraların
nasıldır
hep acı mı diyorsun biraz
evet,
hep acı.
ben ; yaralarımı başkasına göstermekten ziyade
kendim bile açıp bakamıyorum.
eski soğukluğum kalmadı.
ceset oluşum bitti,
hayata döndüm
insan oldum tekrar
kalp kırmadan konuşmak için aldırdım içimdeki buzu
gurur kırmamak için kalktı etrafımdaki morg
anla
artık sıcakkanlı bir insan olmam,
içimdeki yangından.


16 Temmuz 2016 Cumartesi

#ErimeDokunma

Susayım diyorum da şu ortamda susmak ahmak işidir,

Şimdi siz sözde VATANPERVERLER Sözüm sizedir;

Feto ve Fetocular 40 yıldır varlar bu ülkede yıllardır çoluk çocuğunuzun hakkını gasp edip devlet dairelerine,askeriyeye ,polis akademilerine devletin üst düzey yönetimine hatta ve hatta başbakan ve cumhurbaşkanlığı mevkilerine hep bunların adamları gelmedi mi ? Ozaman neredeydiniz ?
Tv karşısında yıllarca izlediniz bu safsatayı . Biz lisede üniversitede yıllardır söylüyoruz böyle bir yapılanma olduğunu abiler ablalar adı altında sözde din öğretip eğitim verildiğini .
Benim arkadaşlarım kardeşlerimde bu adamların evlerinde kaldı eğitim aldı mevki sahibi oldu onlarıda defalarca uyardık bu adamlar vatan hainidir dedik.Siz nerdeydiniz ey akli dengesini yitirmiş sokaklarda korna çalıp egsoz patlatan TÜRK Halkı aklınız nerdeydi ? Şimdi mi vatansever oldunuz ?
Yarın sokaklarda öldürdüğünüz askerinizin yüzüne nasıl bakacaksınız nasıl diyeceksiniz ŞEHİTLER ÖLMEZ VATAN BÖLÜNMEZ ? Nasıl göremiyorsunuz şu durumun fırsatçılarını, medya da dönen dolapları ?

Ya bütün bu olanlara TİYATRO diyenler ? Bunu ne AK parti hükümeti nede Cumhurbaşkanı yaptırabilir.Bu dış mizrapların KÜRESEL ÇETENİN düpe düz piyonlarını öne sürerek hazırladığı bir katliam senaryosudur.
Her yerde bir DARBE söylentisiyle algı operasyonu yapılıyor BAŞKANLIK SİSTEMİNİN temelleri atılıyor.
Çünkü, Küresel çete insana değil, kalıcı sisteme yatırım yapıyor.

Bu ülkenin %99'u eminim benim gibi DARBE istemiyor ,ülkesinin 50 yıl geriye gitmesine kimsenin gönlü razı değil.Sizde kalkmış bu düzene kanıyor sokaklara dökülüyorsunuz.Bunun adı DARBE falan değil bu yaşananların hepsi devletin içinde örgütlenmiş çıkarları ve menfaatleri için adam öldürmeyi kan akıtmayı göze almış KÜRESEL ÇETENİN piyonları , sözde dinci islamcı adım ona bugün taptığınız adamların HOCAM diye eteklerini öptüğü okyanuslar ötesine selamlar gönderdiği yol ayrımında PARALELCİ,HAŞAŞİ dediği kısa adı FETÖ diğer adıyla FETTULLAHCILAR 'ın ülkenin bekasını ve dirliğini huzurunu bozmak ASKERİ irtibarsızlaştırıp ülke ekonomisine zarar vermek,POLİS ve ASKERİ karşı karşıya getirmek, HÜKÜMETİ kısmen bezdirip HALK ayaklanması sağlamak ,tüm bu algıyla ÜLKEYİ diğer terör örgütlerine ve dış mizraplarına karşı zayıf göstermektir.
Eğer ki HÜKÜMET bu girişimden başarıyla çıkarsa Küresel Çetenin istediği olacak ve BAŞKANLIK SİSTEMİNİN temelleri atılacaktı.

Şimdilik biraz kısa kesiyorum,
Lütfen biraz daha akli selim davranmaya çalışın dünde söylediğim gibi doğuda güney doğuda örgütlenin terör için birlik olun tek olun dik durun ama‪#‎ErimeDokunmayın‬ onlar bu ülkenin evlatları onlar sadece ve sadece emir kulları.DEMOKRASİ'yi bu oyunlara alet etmeyin ülkenin refahı ve huzuru için bir birinize kol kanat gerin İTİN duasını kabul ettirmeyin.Bu bozuk düzen içinde düzülen olmayın.
Siz doğru olun ki eğri zaten belasını bulacaktır.


29 Haziran 2016 Çarşamba

Yazıklar olsun bize...

Tarihin gördüğü en büyük terör devletini birkaç öfkeli genç diye geçiştiren cahil, vizyonsuz yöneticiler...
Bu öfkeli gençleri(!) korumak için sınır kapılarından içeri alan, bizim vergilerimizle bizim hastanelerimizde onları tedavi ettirenler...
Yine bu öfkeli gençlerin (!) neredeyse her ay öldürdükleri onlarca insana karşın, güvenlik zafiyeti yok diyerek istifa etmeyen haysiyetsiz koltuk sevdalıları...
Her fırsatta arkalarından salladıkları ülkelerin önünde, paraları bitinceatmadığı takla kalmayan, dün ak dediklerine bugün kara diyenler.
Din-Allah diye diye hırsızlıktan çocuk tecavüzüne kadar her haltı yiyen şerefsizler ve onları koruyanlar
Parasızlıktan 2 turist için birbirine giren esnaflar....
Ekran başında din tüccarlığı ile milyonlar kazanan hocalar ve diğer tarafta yiyecek yemeği olmadığı için intihar eden garipler...
Çocuğunu kışın saç kurutma makinesi ile ısıtmaya çalışan analar...
Her gün öldürülen, kocalarından işkence gören ya da kıyafeti yüzünden etiketlenen kadınlar...
Katliamı fırsata çeviren, insanları alandan uzaklaştırmak için kişi başı 100-200 lira isteyen taksiciler...
Doğruyu ya da fikrini söyledi diye hapse giren gazeteciler...
Ermeni, Alevi, Kürt vs. diye insanlara her türlü terbiyesizliği ve zulmü reva gören mahlukatlar...
Survivor’ın gölgesinde kalan, her gün ölen askerler, polisler, siviller...
Çalınan minarelere kılıf hazırlayabilmek için ne yalan uyduracaklarını şaşıran yandaşlar...
Ve düzenleri bozulmasın diye her şeye göz yuman, sesini çıkarmayan korkaklar...
İşte Yeni Türkiye Bu!
Sizin dindarlığınızı da ustalığınızı da gördük.
Ama tarih sizin kadar yalancısını, çıkarcısını, vicdansızını, yavuz hırsızını görmedi.
Belki hiçbir zaman cennet değildi bu ülke ama siz cehenneme çevirdiniz.
Size değil, bu ülkeyi sizin gibilere kaptırdığımız için bize yazıklar olsun!