23 Eylül 2016 Cuma

Yek Hep

''üç tane kış geçti
üşüdün de ellerini başkası mı ovuşturdu ?''

yırtıldığın yerden içine girenleri sayma, sen yırttın, hoş, ayıbı kayıbı bırak.

sen o kanı kendi savaşında döktüysen
kendinin katilisin
kendinin mağduru
bunları problem eden barbarlar ülkesini bırak
hoş, avrupalı da değiliz
nereli olmamız gerektiğini bırak

bunlara oralı olmayalım
orasından severse orayı düşünecekler elbet
dinlen biraz kanın aksın.
dinlen biraz uyu.

al kanat diye verdiğin kalbin için
melek olsunlar dediğini biliyorum ben
al kanat demenle kanatmaları bir oldu
bu onların yanlış anlamasıydı

inandın, daha önce de inandın evet
kırıldığın yer orası değil senin ama
kırarak bulduğun cevapların
sorusu ben değilim
sana dokunmadan içine giren bir bensem bir sıkıntı gibi
nolur
ağzımdan bir cümle düşecek içine
ağzımdaki cümleler seni gezecek
seni öptüm say.

seni öperken
ağzımdan içine düşürdüğüm cümleleri
yalvarıyorum sana
bacaklarını açarak başkasına dövdürme
böyle dövülür en güzel
biliyorsun
bir seni seviyorum
en güzel öyle dayak yer
sevdim deme
kadın olduğun yerden kadınım diyenleri sevme

bak biz hala
tren raylarında koşuyoruz
ayağımız takılacak daha
ardımızdan yuvarlanan bir nar kurtaracak bizleri
olur mu deme olacak

daha içime karışacaksın
içini döksem tortusu kalacak

canım çekerse bağışla beni
dilimin ucundaki bir kelime kalbine dokunsun diye
seni bir defa öyle
seni bir defa sol göğsünden.



20 Eylül 2016 Salı

Son Bahar

Bak  yine geldi  son bahar , döküldü yapraklarım.
Gelişinle yeşeren umutlar,  bahara hasret kaldı.
Kaç yaprak döktüm ben bu son baharda, kaç aşk geride kaldı.
Gidişini konuşuyor hala kopardığım, takvim yaprakları...


Bir başkasına umut oldun , bir başka bahara kaldım.
Gülüşün ardı sıra yeşeren yapraklarım,toprağa nem saldı
Kaç güz geçirdi ömür , aklım hep sende kaldı .
Akıl yokki başımda  , bıraktığın yerde kök saldım.


Seni bana getirmedi , geçti gitti her mevsim
Hüzün yağmurları  yağdı toprağa , ayrılığın ertesi
Odamın duvarlarına çarpar , yağmurla gelen sesin.
Gidişinin yıl dönümü bugün, günlerden cumartesi


Adın gömülü maziye , geçtiği her yer kan revan
Bir umut olur tebessümün ,sanki yaralarıma deva
Kaç bahar geçti, bu aşkın cesedi sen kokar hala.
Ve  kaç defa öldüm ben yine varamadım sana...





16 Eylül 2016 Cuma

Dön ulan dünya , beni kusana kadar


" dön ulan dünya, beni kusana kadar... "

unuttum ya da unuturum diye kendimi aptalca teselli etmiyorum,
unutmadım fakat,

seni,
ananı sikeyim..

eğer benim gibi,
bir beklentinin içindeysen
üzerinde emanet gibi duran aşklar bulandırdıysa eğer mideni,
ve sende barındırıyorsan içinde bunlardan
sahiplendiğin birini andırıyorsa ayağa düşmüş adamlar, bul
döndürüyorsa başını iki kadeh rakı hala,
zihninde bir kadını yatağa atmak fikrinden başka bir şey bulunmayan adamlar,
yürüdüyse yüreğinde, koynun ile kalbin arasında varsa bir kapı,
açmadıysa kimse,
çalmaya cesaretleri yok de!
benim suçum değildi diyerek kandır,
bir cesedi yıka yağmur sularını göz yaşıyla karıştırarak,
öp,
insan olarak öldüğünü hatırlatırcasına..

bunu bir sessizlik bul ve orada kendine söyle,

"yorulduk ikinci defa aşık olmaktan ve gidip merhaba demeye birine,
sıkıldık aynı konuşmalar içinde aynı şeyi duymaktan,
seni seviyorum artık heyecanlandırmıyor kimseyi ve öpüşmeler çok tanıdık,
bütün ayrılıklar aynı bok,
bütün insanlar hala aynı göt,
şimdi tesadüfen çarpışsak göz göze
tesadüflerin a.. koyar, önüne baksana lan diyerek devam ederiz yolumuza"

incindim, kırıldım gibi basit avuntulara sığınma,
kırılmadı ki yüreğin,
topraktı o da, hayal kuraklığından çatladı....

neyse,
dünya dönüyor,
ama bu son turu gibi...

son turunda dünyanın
iftira atarcasına itiraf et ve
itiraf edemiyorsan iftira atacağın anlamını yok sayarak..


aklına gelir miydi hiç,
hayatımın özeti olacağın?



9 Eylül 2016 Cuma

Hayırlı Evlat / Ediz BAHTİYAROĞLU

Futbolu yakından takip edenler muhakkak hatırlar Ediz'i.
Daha 26 yaşındaydı Ediz. Eskişehirspor'da 2 numaralı formayı bir daha giyilmemek üzere soyunma odasında bırakalı tam dört yıl geçti.Bir çoğumuz belki tanımaz bilmez yada dikkat bile etmedi onun futboluna ve yaşantısına.Bende çok tanımadım kendisini ancak babası öyle bir anlatmış ki Ediz'i tanımadığıma gerçekten çok pişman oldum.
Ne demişti Atamız 'Ben sporcunun zeki çevik ve ahlaklı olanını severim' .



Babam gidiyoruz dediğinde 13 yaşındaydım. Evim diye bildiğim toprakları bırakıp, Türkiye’ye doğru yola çıktık. Türkçe bilmiyorum ki, okula nasıl gideceğim, diye düşünüyordum. Babamın çok fazla parası da yoktu. Okula gitmek yerine bir fabrikaya girdim. Artık işçiydim.

Yıllar geçti. Ayten’i tanıdım. Hala işçiydim, hayat hala zordu. Evlendik ve üç çocuğumuz oldu. Çocukların hepsi güzel olur da, nedense en küçük olan hep daha farklı bir yere konur ya, işte bizim ufaklık da bir başkaydı. Daha annesinin karnındayken bile rahat durmuyordu. Benim diyen forvet öyle tekme yememiştir Ayten’in yediği kadar. Yani 9 ay boyunca bir hakem olsa yanımızda, her gün çift sarıdan kırmızıyı yerdi. “Bak hanım, senin oğlun bu gidişle futbolcu olur” demiştim.

Ayten’i doğum için SSK’ya götürdüm. Bembeyaz tenli, renkli gözlü, 4 kilodan ağır bir bebek olarak dünyaya geldi. Ayten de yediği tüm tekmeleri unuttu gitti.

Okul çağı gelince, okula gönderdik ama aklı fikri topta. Ben de gençken futbol oynadım ama bu bir başka. Gözü futbol topundan başka hiçbir şey görmüyor. Mahalle arasında futbol oynuyor, gürültüden dolayı komşulardan hep şikayet alıyoruz. Mahallenin gençlerinin oluşturduğu bir futbol takımı varmış. Gitmiş o kulübe girmiş. Akşam eve geliyorum, oğlan kanter içinde, su gibi olmuş, sobanın yanında ısınıyor. Annesi tuvalette çamurlu ayakkabılarını yıkıyor. Diğer çocuklarıma bakıyorum, hep ders çalışıyorlar. Bu daha kitaplarının kapağını açmamış. Kitaplar kullanılmadığı için öylesine yeni gibi duruyor ki, her senenin sonunda o kitapları satıp, kendisine harçlık yapıyor.

10 yaşına gelince tutturdu beni seçmelere götürün diye. Ayten ona zaten hiç kıyamaz. O ne isterse yapar. Ertesi gün dolmuşa binip, şehrin süper ligde oynayan takımının seçmelerine gittiler. Annesi anlattı, binlerce çocuk varmış. Onların arasından bizimkini seçmişler:

- İsmail görmeliydin halini. Dolmuşa bindik eve geri dönüyoruz, sevinçten yerinde duramıyordu. “Anneciğim sana söz veriyorum. Seni saraylarda yaşatacağım” dedi bana.

- Altyapıda para da vermiyorlar. Nasıl göndereceğiz, forması, eşofmanı, dolmuş parası...

- Ses etme İsmail. Allah büyük, yaparız bir şeyler.

Benden gizli gizli annesiyle gidip, taksitle krampon almışlar. Ev ile antrenman yapılan yer arası 10 km mesafe var. Her gün yürüyerek gidiyor. Soğukta elleri, yüzü morarmış biçimde geri geliyor. Çocuk sıcak bir banyo yapacak, tüp bitecek diye şofbeni bile açmıyorlar. Diğer taraftan, Ebru ile Engin’in dershanelerine para yetiştirmeye çalışıyoruz. Ayten her akşam, onun kıyafetlerini yıkayıp, sobanın yanında kurutuyor ki, sabaha hazır olsun. Bu çile 5 sene boyunca sürdü.

Erkek Lisesi’ne giderken bir gün Tarih öğretmeni annesini çağırdı. “Hanımefendi, bu çocuğun kafası boş, bundan birşey olmaz” dedi. Hepimiz biliyorduk onun futboldan başka hiçbir şeye ilgisinin olmadığını. Zaten o yılın sonunda ilk profesyonel imzasını da attı. 100 milyon lira verdiler. 10 lirasını cebine koymuş, 90 lirasını annesine vermiş. Ayten de gitmiş, 90 lirayla oğlu güçlensin, toplara daha iyi vursun diye et almış, muz almış. Nerede pahalı şey var, gidip almış, gelmiş mübarek.

Bir süre sonra Ankara’dan transfer teklifi geldi. Annesi ağladı etti ama kendisiyle aynı kulüpteki iki arkadaşıyla birlikte Ankara’ya gittiler. Daha 16 yaşındaydı. İki arkadaşı yapamamışlar dönmüşler. Bizimki her akşam yorganın altına girip anneciğim, babacığım diye ağlıyormuş. Annesiyle telefonda konuşmuş. Annesi “istersen dön yavrum” demiş. “Sizin için kalıyorum. Para kazanmam, sizi rahat yaşatmam lazım” diye cevap vermiş.

O sene 2 milyar para kazandı. Hepsini bize gönderdi. Tıpkı öldüğü güne kadar yaptığı gibi. Ve bugün, sahip olduğumuz her şeyi ona borçluyuz. En son aldığı arabayı bile annesinin üzerine yapmış. Evladın hayırlısını yetiştirmişiz.

O gidiyorum dediğinde 26 yaşındaydı. Onu transferin son günü, cennete transfer ettik. Umarım oralarda bir yerlerde, taksitle krampon satılıyordur.



Ediz Bahtiyaroğlu'nun Babası




O zaman

Üzülme geçecek..
Başından bir olay, bir aşk ve önünden bir kadın..

Sonra,
Omuzlarda taşınacaksın ama,
Annen gururlanmayacak, bu benim çocuğum olmamalı diye,
Geçecek içinden..

Sen önde duracaksın ve arkana geçecekler..
Nasıl bilirdiniz diye soran hocaya iyi diyenlere mesela,
Yalanınızı sikeyim diyemeyeceksin..

Sonra istediğin kadar üzül,kendine yalan söyle..
O diyemediğin şey işte,
Siksen de geçmeyecek...



6 Eylül 2016 Salı

İnsan...

Nasıl başladığı önemli değil.

Aslında çoğumuz aynı filmi farklı senaryolarla oynadık.
Birileri yabancıyken, gelip her şeyimiz oldu.

Onları mutlu etmek için elimizden geleni ardımıza koymadık.
Yüreğimizi ortaya koyduk ve hayaller inşa ettik onlar üzerine.

Çok sevdik,
çok sevdiğimiz kadar hiç sevilmedik.
Bir noktadan sonra acı çekmeye de alıştırıldık,
hatta bu durum hoşumuza bile gitmeye başladı,
çünkü seviyorduk.
Sevmek katlanmaktı, başka çaremiz de yoktu.

Hep iyi olacak diye bekledik, içimizdeki umut asla bitmedi.

"Ya severse sonradan.." diye çaresizce avunup durduk, sonra gittiler,
ilk başa döndük; Birileri her şeyimizken, yabancı oldu.
Nasıl bittiği de önemli değil,
hepimiz aynı finali farklı biçimlerde, ama aynı kalp kırıklığıyla yaşadık.

Ve bütün bunlar bize tek bir şey öğretti;
ip inceldiği yerden, insan incindiği yerden kopar..

03.09.2014
Azaptasyon