15 Aralık 2016 Perşembe

Onur Duyarım !

anlamıyorsunuz.

kadınlar,
güldüğünde hiç göstermediği o azı dişleriyle,
öyle bir ısırıyor ki sizi tatlı geliyor,

ama
bıraktığında
kanamaya başlıyor...

iki büklüm kan gölü dilimle nasıl anlatayım,
bu kocaman boşluk bir kaç cümleyle doldurulmuyor,
ne var ne yok bir anda kusup gitsem...

aynı çemberin içinde durduğumuz insanlar şimdi,
çemberin ömür olduğu coğrafyalarda, gün geçtikçe daralırken bir bir,
biraz yangın gördü mü etrafında
geçip gidiyor sirk hayvanları gibi ömrümüzün içinden...

geçmeyenler, karşımıza dikilenler,
poligon yerine koyduğu yaşamak hevesimizi mermi yapıp,
ömrümüzü hedef seçerek,
çemberler içinde hepimizi, ellerinde öfkeleriyle bir bir vuruyor alnımızdan,
başarılı sayılmak için adam satmakta...

ah..
ötekileşen insanlar kaldırımında koşmaktan yoruldum,
çelme taksanız da ölsem ya...

biz eksik kaldık, bir kavganın hangi tarafındayız
işte o siyasiler sendikalar işçiler kumarbazlar,
tüccarlar, pezevenkler ve pazarladıkları insanlar
kimsenin kimseyi tanımadığı şehirlerde oturmuş düzen,
işleyen sistem, aldanan,
kim,
kimi,
neden...

üç kuruşluk adamların bedavaya çıktığı günümüz piyasasından öğrendik
üç kuruşun fiyat değil pazarlık payı olduğunu...

kampanyalarınız, sloganlarınız,
"yetişen alıyor.. "

düşünüyorum,
ya çok yüksekte, ya da çok ucuz onlar...

yaşamak...
işte o duvarlar, sokaklar, caddeler, binalar, ölenler,
onlar altta biz üstte,
yeryüzünü çarşaf ederek hepsiyle sevişmek,
ne mükemmel...

şimdi savaş,
kafada yırtılan bir düşünceydi hepsinden önce,
barış ipliğinden dikiş atmak fikri kiminse,
elimiz titredi de yarayı dağıttık, üstelik vicdanımız sızlamadı....

her kimsek işte,
biz, bir kavgada veya bir savaşta belki, başka hayatlar uğruna,
sonrasına güzellik bırakmak isteyerek,
böyle aykırı böyle anarşist,
ölmek istedik de,
şansımıza
aşk çıktı...

utanmadık...

örneğin hiç utanmadım oturup bir dilenciyle çay içmekten,
hiç utanmadım üstüm başımdan,
insanlar ne der, ne düşünür hiç düşünmedim bunları,
onlara göre hareket etmektense felç kalmayı yeğledim,
o dar zihniyetlere alkış tutmaktansa ellerimin tutmamasını,
adımlarım yara veriyorsa alttaki insanlara, yürümemeyi belki...

hiç utanmadım bu durumda, bu vaziyette
o insanlardan, o aşklardan,
o saf kalabilmiş toplumlara dahil olmaktan...

nefes alır gibi acı çekiyorum
ve
bu şartlarda
küfrederken gelmişinize geçmişinize, ananıza avradınıza
inanın,
hiç utanmıyorum...

sonra sen,
birlikte bir şeyler yapmak seninle,
sonra sevgilim, sonra...

seninle birlikte soyunmaktan belki,
hiç utanmayacağım...

ya da hadi
içimde hiç kimse yokken, durma,

bağımsızlık kavgası veren milletlerden olayım
karşı koyamayacağım, direnemeyeceğim bir rejim gibi gel, sömür,
yağmala beni...

sevgilim...
bayrağının altında yaşamaktan,
onur duyarım...