4 Kasım 2017 Cumartesi

ah aşk .

o kurulu hayaller işte, 
bir gece yarısı yanaklarından öperek uyuttuğun bir çocuk,
ve dudaklarından öperek uyandırdığın bir adam olacağımın hayali,
kırık dökük olmasa da artık,
bir anne karnında sapa sağlam gibi görünen ama
ölü doğan çocuklar gibi şimdiden...

ben gidiyorum..
elini kalbime kadar sokan bir kıyamet, kınından çıkmayan gam,
elini cebine atmış yürüyen adamlardan bir ordu
kırık camlardan elimi kese kese ördüğüm bir duvar,
işte onun arkasına saklandım,

ah aşk,
kırık kalplerden kendime ördüğüm bir atkı gibi şimdi,
ısıtsın diye boynuma doladım,
o beni boğmaya çalışıyor...

başka bir şey demiyorum,
gerçekleşmesi sana bağlı olan bu kadar hayali bok edip,
başka bir hayal ve hayata dahil olmaya gidip onu da bok ettikten sonra,

yine de allah bilir ama
ölümün kahrından olsun...


19 Ekim 2017 Perşembe

Kime diyorum ?

lan oğlum/kızım ; annen mutsuzdu, baban mutsuzdu, çevrendeki herkes mutsuz. sen mutsuzsun. boşanma oranları yüzde elliye dayanmış.işini seven allahın kulu yok.
herkes aşktan kaçtığını söylüyor, aşkın da peşinde koşuyor. sevmediği bir adamla/ kadınla uyuyanların haddi hesabı yok.çocuğunu nasıl eğiteceğini, hangi öğüdü vereceğini, kitap mı okutacağını, internet mi öğreteceğini bilmeyen ana babalar yığınla. iş arayan,iş bulunca bahaneler sıralayan, sıraladığı bahanelerle birlikte sayısal loto kuyruklarında bekleyen hayat sahtekarı yığınla.
kimse evlenirken kendini ve karşısındaki insanı neyin mutlu edeceğini hesaplamıyor. sırf güzel lüks bir salonda; mahalleden bekarlık kız arkadaşlarını kıskandırmak için ve o gelinlikle bir defa açılış dansı yapmak için evlenen budala kızlarımız, temizlik ütü yemek için evlenen seks zavallısı erkeklerimiz sürüyle.
sevmediği bir işe gitmek için her sabah isteksizce uyanan, işyerindeki yapay insanlarla yapay dostluklar kuran,karı koca sosyal toplantılarda kadeh kaldırıp dişlerini birbirine göstererek kahkahalar atan ama eve vardıkları anda ayrı köşelere çekilip tek kelime sohbet edemeyen çiftler binlerce.
ne istemediğini bilen ama ne istediğini ve nerden başlayacağını bilmeyen budala milyonlarca. kendini neyin mutsuz ettiğini gören ama yine de ondan vazgeçemeyecek kadar aciz insan sayısız.
mutsuz evliliğini sayısız bahanelerle,annesi incinmesin, çocuğu üzülmesin, arkadaşları arkadan laf etmesin diye sürdüren kadın sayısız.
mutsuz ve kişiliksiz evliliğini evlilik kutsallığıyla süsleyen, karısını mutsuz ettiğini asla farketmeden, fark etsede kendi kendini pohpohlayıp reddeden ve kendi acizliğini karısına güç olarak dayatan zavallı erkek milyonlarca.
tüm bunları siz de biliyorsunuz. hatta bahsettiklerim sizlersiniz. çoğunuz şimdi hadi be ne ilgisi var ben değilim diğerlerini bilemem diyorsunuz;
kendini kandırarak yüzeysel mutluluğunu yaşayıp gidenler sayısız ve çoğu aramızda!
lan hadi hiçbirşey bilmiyorsunuz. nasıl bulaştığınızı bu yapış yapış mutsuzluğa siz de anlamadınız. yaşadığınız kent sıkıcı, arkadaşlarınız sıkıcı, facebookunuz ee naber anlat diyen ısrarcı verimsiz adamlarla dolu, özlediğiniz insanlar var ama gitmeye üşeniyorsunuz yanlarına. binbir yapaylıkla ve değersiz geçen zamanlarla süslü flörtlerinizi aşk diye kendinize satıyorsunuz, yalnız kalmaktan korktuğunuzdan sürdürdüğünüz ve berbat finallerle sonlanan yaralarla dolu geçmişiniz.
üniversiteyi bitirince her şey şahane sanmıştınız o da olmadı! iki maaş girsin eve diye başlattığınız evlilik de bol horlama ve erken boşalmalarla yada zevk almadan sevişmeler ile dolu. fasulye ayıklarken ağlayan edebiyat öğretmenleri ve okey oynamaktan elleri nasır tutan devlet memurlarıyla sarılı bir dünyan var.cicim ayları da o kadar kısacık sürdü ki! boşanmayı, işten ayrılıp yeni bir şey denemeyi aklınızdan bile geçirmiyorsunuz çünkü sürekli kulağınıza anneniz fısıldıyor; elalem ne der kızım! her evlilikte olur böyle şeyler!  sanki kocanla elalem gelip yatacak aynı yatakta !
kulağına aman sigortalı iş sakın kaptırma diyen baban ne anlar hayatının tamamını maaşının izin verdiği kadar yaşamanın eksiklik duygusunu.
tüm bunlardan neden bahsettiğimi biliyorsun. kabullenmek en zoru. insanın kendini yıkıp yeniden yapması en zoru. insanın yaşamayı göze alması en zoru.ama yaradılışımızda var bu. düştüğümüzde ilk yaptığımız ayağa kalkmaya çalışmakken sen ne hakla yaşadığın bu yüzeyselliğin seni bu kadar kuşatmasına ve yıllarca sürmesine izin veriyorsun.üstelik bunu kendine yapıyor ve mutluymuş gibi davranıyorsun.
hadi hiçbirşey bilmiyor, çıkış bulamıyor ve çok korkuyorsun. ne yapacağını bilmiyorsun. bari basit düşün. köşeye sıkışan kedi bile kaplan olurken sen nasıl olur da bu kadar fareleştin bir düşün.


16.Ekim.2014


12 Temmuz 2017 Çarşamba

Sen adam mısın sevgili ?

Ben sadece annemi mutlu etmek istiyorum.

İyi bir çocuk olmak..

Seni tanıdığım günden beri "sen adam olmazsın" deyip duruyor..
Nedenini bulamadım henüz,

Oysa her sabah toplarım yatağımı..
Ve her sabah bir çarşaf atarım çöpe, kan kokuyor diye..
Ara sıra küvete kusuyorum, kırmızıya boyanıyor dişlerim,
Sanırım beyaz seviyor annem !

İki üç paket sigara içiyorum günde, 
camları da açıyorum oysa yaz kış demeden..

Bazen, yani gözlerimi resimlerinden alamadığım zamanlarda
Bir kaç gün kadar uyumuyorum..
Canlanacaklar diye bekliyorum aslında !
Ama bunu bilmiyor ki annem, neden kızıyor bu kadar ?

Evet hala parmaklarıma bulaştırmadan çikolata yiyemiyor olabilirim, 
bu adam olamamak için geçerli bir sebeptir belki de !
Eve de pek geç kalmam ben, evden çıktığım da pek söylenemez zaten.

Üstelik hiç kaçırmam anti depresan saatlerimi..
Ağzıma böcek ilacı sıktığımı da söylemedim anneme.
Hatta benim ulaşamayacağım yerlere koyuyor kibritleri, 
kendimi odaya kitleyip perdeleri tutuşturduğum günden beri..

Ben adam olamamış mıyım yani şimdi !?

Adam nasıl olunuyor ki ?

Sen adam mısın sevgili ?


10 Haziran 2017 Cumartesi

Bazen ...

Birisine çok alışırsın,
çok seversin 
kaybetmekten korkarsın 
sonra da kaybedersin. 

Onun yokluğunda oluşan o kocaman boşlukta kaybolmaktan korkarsın. 
Alışırsın işte. 

Yatmadan önce “sevgilim günün nasıl geçti” sözlerini duymayı yeniden çok özlersin. 
Ya da sabah uyandığında gördüğün o günaydın mesajları olmadan yeni güne uyanmak istemezmişsin gibi olur. 

Hani gazete okurken gözün yanlışlıkla onun burç yorumuna da kayar ya. 
“Napıyorum ben ya, öyle birisi yok o gitti” dersin sonra da.Alıştırmaya çalışırsın onun yokluğuna kendini. 

Mesela artık daha az film izlersin. Çünkü oradaki birbirine deliler gibi aşık iki karakter var ya, hani tam da size benzeyen o karakterler. İşte onları yeniden “biz” dediğin zamanları hatırlatır. 
Mesela daha az şarkı açarsın. Çünkü ‘o’ şarkıları açtığında kendini yeniden onun yanında hissetmekten korkarsın. Çünkü sen ona kızgınsın. Fakat bazı geceler kendinden de gizli bi şekilde ‘o’ şarkılara denk gelmeye çalışırsın. 
Huzurlu uyumak için yanlış anlama yoksa hala kızgınsın ona. Çünkü o terk etti seni. Yarı yolda bıraktı. Çaresiz, güçsüz, huzursuz, mutsuz olmana neden oldu. 

Ama artık biraz daha güçlüsün işte. Bu yüzden onu affedip, yeniden üzmek istemezsin kendini.Öyle düşünürsün istemsizce. Her unutmaya çalışan insan gibi sen de en ufak şeyi kafanda çok büyütürsün.
Çok korkarsın. 

Onu yeniden gülerken, yeniden mutlu bi şekilde görmekten çok korkarsın işte. 
Belkide başkasını öperken. 
Zor değil mi? 
Çok zor hem de.

Zamanında çok aşık olduğun, ona sarılmaktan hiç sıkılmadığın, sarıldığında ‘huzur’ denilen şeyi dibine kadar hissettiğin birisini başkasıyla mutlu görmek çok zorken ,başkasını öperken görmek…

Bilmiyorum. 
Bunun adını koyamıyorum. 
Nefes aldığın halde ölmek mi desem, yoksa ölüyorum dediğin halde ölmediğini anlamak mı. Ama geçmişte takılı kalırsan önünde mutlulukları kaçıracağını unutmamalısın. Boşver sen hayatına devam et. Sana eşlik etmek isteyen, yanında olmak isteyen zaten seninle gelir. 
Giden gitsin ya boşver. 
Hem senin en sevdiğin şarkılar var yanında. 
Sen de sevdiğin şarkılara sarılırsın. 
Hem bilemezsin. 
Belkide birisi gelir. 
Hiç beklemediğin bi anda, hiç beklemediğin bir yerden sarar senin yaralarını. 
Belkide yeniden çok mutlu olursun. Ya da bilemiyorum belki de uzun süre mutlu olamazsın. Bazı şeyleri tek başına oldurmaya çalışırsın. Tek başına boğuşursun sorunlarla. 
Yapamazsın işte. 

Tek başına başaramazsın her zaman. 
Yanındayken sana güç veren birilerinin olduğunu bilseydin yapardın. 

Ama yok. 
Kimse yok yanında. 
Gelmesini istersin. 
Beklersin. 
Sadece beklersin işte.



6 Mayıs 2017 Cumartesi

Yeniden Doğuş

Kartallar, neredeyse yetmiş yıla yakın bir ömrü olan canlılardır.Biz onu hep gökyüzünde gururla uçuşuyla, tek başına, korkusuzca yaşabilmesiyle ve o muhteşem kanatları, keskin gagası ve neredeyse bir kuzuyu bile kavrayıp kaldırabilen pençeleriyle biliriz.Meğer insanlara ibret olabilecek, muazzam bir varoluş savaşı varmış kartalların.

Evet yetmişine kadar yaşarmış ama bu yaşa ulaşmak için kırk yaşındayken çok ciddi ve zor bir kararı vermek zorunda kalırmış. Kartalın yaşı kırka dayandığında pençeleri sertleşir, esnekliğini yitirir ve bu nedenle beslenmesini sağlayan avlarını kavrayıp tutamaz duruma gelirmiş. 

Gagası uzunlaşıp göğsüne doğru kıvrılır, kanatları yaşlanıp ağırlaşır ve tüyleri kartlaşıp kalınlaşrmış.Bu durumda kartalın hem uçması hem de avlanması imkansız hale gelirmiş.İşte, hikayenin önemli kısmı bundan sonra başlıyor.Artık kartalın iki seçimden birisini yapması gerekir.Ya ölümü seçecektir ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini...

Bu yeniden doğuş süreci yüz elli gün kadar sürecektir .Bu yönde karar verirse, kartal bir dağın tepesine uçar ve orada bir kayanın kovuğunda, artık uçmasına gerek olmayan bir yerde, yani yeni yuvasında kalır.Bu uygun yeri bulduktan sonra kartal gagasını sert bir şekilde kayaya vurmaya başlar.En sonunda kartalın gagası yerinden sökülür ve düşer.Kartal bir süre yeni gagasının çıkmasını bekler.Gagası çıktıktan sonra bu yeni gagayla pençelerini yerinden söker, çıkarır.Yeni pençeleri çıkınca kartal bu kez eski kartlaşmış tüylerini yolmaya başlar.

Beş ay sonra kartal, kendisine yirmi veya daha uzun süreli bir yaşam bağışlayan meşhur "yeniden Doğuş" uçuşunu yapmaya hazır duruma gelir.



Kendi yaşantımızda sık sık yeniden doğuş süreçleri yaşarız, yaşamak zorunda da kalabiliriz bize acı veren eski alışkanlıklarımızdan, geleneklerimizden ve anılarımızdan kurtulmak zorundayız.Zordur alışkanlıklardan vazgeçmek kimi bağımlılık haline gelmiş, esiri olmuş duygularımızdan kurtulmak.Sonumuzu hazırlasalar bile, cesaret gösterip bunlardan kurtulmayı göze alamayız nedense...

Oysa ki Allah`ın kudretinin en büyük kanıtı kâinattır.
Allah`ın kudreti sınırsızdır.






21 Nisan 2017 Cuma

Bimağdur - Bölüm 2

Selam kaynatasızlar ,
Geçen gün yazmış olduğum Bimağdur’un birinci bölümü biraz ses getirmiş olmalı ki , arayan soran iyice çoğaldı . Ben maksadımı aşmadığımı düşünüyorum ancak bazı arkadaşlarım konudan rahatsız olmuşlar , onlara da hak veriyorum . Sonuç olarak hala aynı firmanın ekmeğini yiyen arkadaşlarım söz konusu , benim sözüm meclisten içeri kimse kusura bakmasın kim ne halt yediyse bedelini er yada geç ödeyecek ! Bu yüzden bu yazının serisine devam etme kararı aldım ve bana ulaşıp anlatmak istedikleriniz olursa blog sayfamın iletişim bölümünden yada twitter adresimden benimle iletişime geçebilirsiniz.

Gelelim 2.bölümün ana konusuna ‘’nasıl oldu da işler bu safhaya geldi ?’’

Bahsi geçen şirket  2012’nin sonlarına doğru EW mağazalarını satın alarak atağa geçiyor metre kare bazında yaklaşık  üç katlık bir büyüme gerçekleştiriyordu. Neredeyse sudan ucuza mal olan bu satın alma b*m*ks’in  giremeyeceği  yada vakti zamanında giremediği bölge ,avm , plaza gibi yerlerde büyümesine bu sayede pazarda söz sahibi olmasına , diğer rakiplerle daha kolay baş etmesine vesile oluyordu. Birde işin ticari boyutu olarak şirket hisseleri bir gece de yapılan büyük bir devralmayla tavan yapıyor, yatırımcı zevkten dört köşe oluyordu, söz konusu şirket sermayesine güç katıyordu. SPK’nın şuan bile akıl sır erdiremediği 4.5 tl’den 2011 yılında ki halka arzdan sonra ilk defa borsa da hızla yükselen hisseler ilginç bir şekilde üç ayda eriyip gidecek ve hiç kimse bu düşüşe dur diyemeyecekti. 

Detayları bu linkte bulabilirsiniz HABERİ OKUMAK İÇİN TIKLA !

Söz konusu satın almanın daha büyük bir satışa imza atılmak için yapıldığını bir çoğunuz işitmişsinizdir. B*m*ks’i   Amerikan bir şirketin satın alacağı şehir efsanesi olarak kalsa da ilk başlarda herkese mantıklı gelmişti. Ta ki  söz konusu şirket  Fransızların batmış olan Türkiye ayağı  DRTY  mağazalarını satın alıncaya kadar.O süre zarfında neredeyse açılan tüm mağazaların da franchise oluşu işin bir diğer ilginç tarafı.Tabi insanın aklına da gelmiyor değil hani bu kadar büyük satın almalar yaparken nasıl olurda şirket her sene kar açıklayıp satın almalar başladıktan sonra büyük meblağlarda zarar açıklamaya başlıyor ve SPK ‘’hop birader noluyoruz’’ demiyordu ?  Yada buna nasıl izin veriyordu.

B*m*ks Halka arzdan 85 milyon lira gelir elde ederken SPK’nın başında  şirketin kurucularından V.A vardı. 2011 nisan ayında 270 milyon lira piyasa değeriyle yapılan halka arzdan patronun cebine yaklaşık 22.5 milyon lira giriyor 4,5 tl’den halka arz edilen hisseler bir daha o rakamları göremiyordu.2012-2013 yıllarında yapılan satın almalar ve açılan mağazalar şirketin pazarda büyüdüğünü gösterse de 2016 ocak ayında şirketin değeri  195 milyon liraya geriliyordu. Nasıl oluyordu da metrekare bazında yaklaşık üç kat büyüyen bir şirket bu kadar değer kaybedebiliyordu ?

Cevap aslında çok basit gözükse de durum bahsedilenden çok daha karmaşık.Ben borsacı değilim ancak durum tespiti yapmak içinde uzman olmaya gerek yok . Mağaza sayısını artırarak, ürün gamını artırarak yada mağaza satışlarını artırarak borsada kazanabileceğiniz rakamları kıçınızı yırtsanız kazanamazsınız. Açın mynette bahsi geçen tarihler ve 2016 arasında ki hisse fiyatlarına bakın . 4,5tl’den halka arz olan bir şirket şuan yatırımcının kanını emmiş vaziyette 0,69 seviyelerinde gezmekte.Sadece halka arzdan birkaç ay sonra satılan rakamın yarı fiyatına hisseleri geri alıp yani 85 milyon liranın yarısı kadar daha kar elde  ederken , mağazalardan elde edilen kar borsada ki rakamların yarısına bile yetişemiyordu. İşin biraz arka kısmını incelediğimiz de asıl mağdurların sadece bizler olmadığını çok net görebilmekteyiz.

Asıl sorumuzun cevabına gelecek olursak , işlerin bu safhaya gelmesinde en büyük etkenin borsa üzerinden dönen bir sermayeyle  asıl işi olan perakendeciliği unutup , bu işin ağa babalarının yaptığı gibi  yatırımcısını sömürmesi ve pazarı takip edemeyip  dolara endeksli olan teknoloji marketlerinde kar marjını iyi hesaplayamadan , hediye çeki , b*para  vs  ile müşteri çekerek her yıl açıklanan karın aslında büyük kısmının müşteriye hediye çekiyle borçlanmak olduğunu görüyoruz.

Ortada öyle büyük cirolar gözükse de her yıl müşterisine yaklaşık 40 milyon lira b*para,hediye çeki vererek borçlanan bir şirketten bahsediyoruz. Hal böyle olunca 2016’da 148.7 milyon tl zarar açıklanıyor ve bu zararı kara çevirecek ne ürün nede bu ürünleri satacak insan bulamıyorsunuz. 

Olaylara kişisel yaklaşmak istemem ancak bu durumların ana unsurları yani baş kahramanlarını üçüncü bölüme saklıyorum , bu varyemezlerin yediği haltları tek tek size anlatacağım şimdilik benden bu kadar.

Kalın sağlıcakla.

''Onca nimet varken kul hakkı yemeyin! ''


ElifBa

‎" ölmek de sana benzer,
bir bakmışsın ki kalbimin o sesi saçların gibi,
küt kesilmiş.. "

olur olmaz bahaneler dolaşıyor ağzımda, altını üstüne getiriyor,
hangi zaman diliminde, ne zaman anılsan,
bahanelerin tamamı bir jilet gibi keskin.

kana boğulmak ve yağmura tutulmak ve yağmura tutunmak arasında,
üç büyük tutulmanın, adın ağzıma gelince en uzunu benim..
güneş, ay ve dilim..

bahaneler! diyorum sonra hepsi birer birer efendim derken,
hadi evinize gidin,
nikotinden bir sis çöker birazdan, burası kararır,
göz kapaklarım biraz daha gün yüzü diye dizlerime kapanır...

iyilik mi bilmiyorum senin bana yaptığın, 
nasıl bir büyüklük bu, nasıl ezilmek altında bu iyiliğin,
davetsiz geldin ve seni misafir yerine koymadan bir ömür kal diye,
kalbim sıkışıyor şimdi sana yer açmak için...

ölüyorum,
bu iyiliğini nasıl unuturum, bilmiyorum...

incelen şeyler kopacak diye korkmuyorum daha,
incele'miyorum,
mesela yüzün, o kadar ince gülüyorsun ki artık kırılıyorum.

sende kırılma fakat,
göz yaşını siliyorum diyerek gelen, yüzünü yontup gitmiş senin... 

sen..
mum kadar ömrüm olduğunu anladığın an, 
pencereleri kapatıp önce rüzgara önlem aldın,
ve korkmayayım diye karanlıktan, o incelen ipi yakıp giderken,
sana bağırıyorum, 
ben karanlığa aşıktım..

şimdi
mum 
söndü.

ey aşk,
kesilen parmağımı kaldırmadan konuşmam artık seninle..

konuşursam, kan dökülür bu ayetten, kan bozar,
yazdığım senin olsun..

elifbanın ilk üçünü alarak şimdi en başa,


elif be te se ni se vi yo rum...




17 Nisan 2017 Pazartesi

Bimağdur - Bölüm 1

Merhaba kaynatasızlar,

Uzun zamandır yazmayı düşündüğüm bir konuyu sizinle paylaşmak isterim.
Teknoloji perakende zincilerinin durumu malumunuzdur. T*kn*sa yetmişe yakın mağaza kapattı B*m*ks aylardır düzenli maaş ödemesi yapmıyor vs. vs. 

Bende bu teknoloji perakende zincirlerinin en güçlü halkalarından biri olarak anılan B*m*ks bünyesine Ocak 2012 ‘ de katıldım . Başlarda her şey gayet güzel gidiyordu. Klasik sat kazan mantığıyla yürüyen bir sistem haftalık kırkbeş saat çalış bir gün izin yap falan bildiğiniz AVM köleliği işte.Tabi bundan önce görüştüğüm V*T*N bilgisayarın skype üzerinden yaptığı  iş görüşmesini de ciddi manada traji komik bulduğumu belirtmek isterim.Göt kadar skype penceresinden ‘’kendinizi anlatırmısınız ? sizi yakından tanımak istiyorum ‘’ diyen insan kaynaklarını da bir kenara koymak lazım o orada dursun bir yere ayrılmasın.

Biz dönelim konumuza, Ocak 17'de B*m*ks bünyesinde çalışmaya başladım, başlarda her şey gayet güzel ilerliyordu ne yalan söyleyeyim yorulduğuma değecek paralar kazandım ( yiğidi öldür hakkını yeme).

Lakin altı ay sonra işlerin burada da çok çalışanın sikildiği bir ortam olduğunu anlamam çok üzün sürmedi . Kendimi ispatlamıştım ve haddinden çok fazla çalışıyordum (babamın hayrına değil tabi). Bu durum yöneticilerimin hoşuna gitmiş olsa gerek satış rakamlarımı hiçe sayarak beni patlak bir mağazaya gönderdiler. Neyse ki her ortama kolayca ayak uydurmamdan orayada kısa sürede adapte olup işleri yoluna koymuştum ki B*m*ks  bünyesine EW mağazalarını dahil etti. Eeee bizde mutlu olduk tabi çalıştığımız şirket büyüyor bize de kademeler açılıyor diye sevinirken birde bakmışız bir çok arkadaş gibi evlerimize 15-30 km uzaklıktaki EW'e mağazalarında görevlendirilmişiz(1 Haftalığına ) Mecbur gittik çalıştık şirketimiz büyüyor , şirket bizim , biz bir aileyiz nidalarıyla EWE’leri fethe gidiyoruz. Unuttuğumuz bir şey var tabiki biz satış danışmanları aslında kravatlı ameleleriz satış dışında her türlü ameleliği bize mazur görüyorlar. Sayımdı falandı derken yaklaşık bir ay izinsiz gece gündüz EW mağazalarının devir, ıvır zıvır işleri sürdü ki bu dönemde ‘’haklarınız ile birlikte devraldık’’ denilen EW çalışanları teker teker istifa etmeye başladı. Bulunduğum mağaza 2bin metrekarelik devasa bir mağaza tam rahatladık derken koca mağazada 3 yönetici 5 çalışan kaldık . Bir gün kasa, bir gün müşteri hizmetleri , bir gün notebook falan derken ebemiz sikildi. Bizi bir hafta diye gönderen yöneticilerimizden de ses soluk yok tabi.6 ayda orda eşşek gibi kullanıldık. Para veriyor ya ölene kadar becerecek işte kapitalist sistem.Güzel insanlarda tanıdık bu arada emekleri bizimle birlikte çalınanlar bir o kadarda gevşek insan tanıdık kendini orospu gibi pazarlayan.

Neyse ki istifa etmeden eski mağazama döndüm.Bu arada iş falanda bakıyorum yalan yok bu böyle sürmeyecek dedim kendi kendime. Her ne kadar biz aileyiz büyüyoruz falan desede şirket sahipleri anladık ki biz eşşek üniformamızda semer nereye dehlerseler oraya gideceğiz. Malumunuz iyi çalışıyorum ki arada yeni açılan mağazalara görevlendiriyorlar gidip ameleliğini yapıyoruz mağazayı açıp harika cirolar çıkartıyoruz sanki madalya takacaklar.Satış danışmanımıyız amelemi belli değil.İki gün uyumadan çalıştığımı biliyorum amatörlük hat safhada.

Tabi bu arada şirket hızla büyüyor EW muhabbeti bitmeden Türkiye ayağı batmış olan DRTY mağazalarını da bünyemize katıyoruz. Orada da bir mağaza sayımında görev aldım onu hiç anlatmıyorum bıraksanız tüm zincirleri satın alacaklar.

Neyse biz ameleliğe devam ediyoruz tüm hızıyla, Geçmiş dönem tam tarihi hatırlamıyorum, G.Antep’e gönderdiler bizi mağaza açmaya gittik. Her şey buraya kadar mükemmel amatörüz falan ama köpek gibi çalışıyoruz.İki gecede koca mağaza açtık , açılış akşamı şirkete çok kitlemeyelim diyerek ucuz bir lokantada yemek yedik arkadaşlarla ,  gecesinde zehirlendik.Sabahı zor ettim , sabah gözümü acilde açtım ağır bir zehirlenme geçiriyordum diğer arkadaşlar geceyi acilde geçirmişler onlarla da orada karşılaştık. Buraya kadar her şey basit bir zehirlenme gibi gözüksede , ben olayı anlatmak için açılış koordinatörünü S.Y şahsını aradım . ‘’Abi biz zehirlendik’’ dedim (patrona bile abi deriz , biz bir aileyiz sonuçta ) Nasıl oldu falan derken S.Y ‘’Serum bitsin mağazaya gelin’’dedi. Vicdanını siktiğim ! Hala içimde durur , ulan babanın mağazasımı kapat gel bir abilik yap . Ben o gün anladım ki abi bunlarda bildiğimiz yönetici , aileyiz falan hepsi ayak dümen.İki gün rapor alıp otelde yattım hiçbir yönetici gelipte demedi ulan öldünüz mü amk bebeleri ! Zor bela döndük evimize iki hafta tedavi gördük meğer ölümden dönmüşüz (amip)

Yine mağaza müdürümün babacanlığıyla devam ettim bu serüvene , daha bir çok hikaye var bunun gibi onları da bir başka yazımda ele alırız.O yüzden özet geçiyorum.

Ben dört yılımı verdim bu firmaya , ocak 2016’da işler kötüye gitmeye başlamıştı bile şirketin başına ….dan gelen oğul geçtiği günden ve iş yapan yöneticilerle yollar ayrıldığından beri adam kayıran yöneticilerin iyiden iyiye hüküm sürdüğü dönemlerde bugünün sinyallerini çoktan almıştık.Ancak elimizden hiçbir şey gelmedi daha çok daha çok sat dediler semeri sırtımızdan hiç indirmediler . Ben şahsım adına vicdanen rahatım. Dört yılda 6 mağaza da görev yaptım 3 Mağaza açtım paramın hakkını misliyle ödedim.Ancak vizyonsuz bu işin ilmini almamış bir sürü adama yönetici dedim durdum buda benim eksikliğim bir çoğunu adam sandım. 

İşler kötüye gitmeye başladığında önce çatlak sesleri susturmaları gerekti tabiki,
EW devir alındığında yaptıkları ve sendika naraları atanları susturdukları gibi.Önce her mağazada tanıdığı olan , onlara göre dedikoducu (bana göre ses getiren) kişilerden başladılar.Aylarca maaş vermedikleri gibi bizi insan yerine koyupta bir özür dileyip mağduriyetimizi giderme çabaları da hiç olmadı.Biz bir aileyiz naralarına devam edilip neredeyse borç para istendi insanlardan.Biz elimizden geleni yaptık bu şirketi ayakta tutmak için onca amatörlüğe onca haksızlığa rağmen. Keşke biraz utanmaları olsaydı.

Sonra da kalkıp her şeyi bitmiş sıfırı tüketmiş bir şirketin yöneticisi oturup sizinle pazarlık yaptığında aslında söylemek istediğim onca şey varken ben susmayı tercih ettim yıllarca ekmeğini yediğim kapıya hiçbir zaman ihanet etmek istemedim o gün bile. O durumda bile birilerine yalakalık olsun diye sizinle pazarlık etmeye kalkar insanlar birileri süperman olarak anılmak ister çünkü . Eyvallah dedik bizde , hakkımızı verin gidelim bu işkence bitsin diye .Lakin oda olmadı vasıfsız adamlarla muhattap olduk ne şirketi kurtarabildiler nede bizi. 

3 ay maaş alamamanın ve bankaların ısrarlı tehditlerinin acısı bir yana dursun. Yıllarca emek verdiğim neredeyse bölgesinde ki her mağazasında tozunu yuttuğum şirket gözlerimin önünde batmak üzereyken , vicdanını siktiğim bir müşteri çıkıp ‘’ B*m*ks sizin gibi elemanlar yüzünden battı’’ demesi üzerine ihtar çektim ben dört yıllık emeğime.İnsanlar o kadar acımasız ki sizi bu sisteme köle ediyor sonra da iliğinize kadar sömürüp bir kenara kolayca atabiliyor. İşin aslını kimse bilmiyor olsada aslına binayen bu çöküşün ticari boyutunu bir ara anlatmak isterim dinlemek isteyene . Şuan ilk davamız görüldü ve bir sonraki mahkemeyi bekleyeceğiz daha detaya girmek istemiyorum çünkü olay adli makamlara intikal etmiş durumda aslında işin diğer boyutları daha da karmaşık bunları da mahkeme sonuçlanınca açıklamaktan hiç çekinmem. 

Elbet bu yazdıklarımı da değerli şirket sahipleri de okuyacak ve uykuları kaçacaktır , şuan verdiğiniz yaraları kapatmakla uğraşıyorum aynı zamanda psikolojik tedavi görüyorum sayenizde. Düşünün ki 28 yaşında bir adamım bir Allah'ın kuluna bir kuruş borcu olmayan bir ben sizin yüzünüzden bankalarla icralık olup uykularım kaçtı .Size tek diyeceğim bu yazdıklarımı okuyor iseniz , VİCDANINIZ SIZLASIN sadece çünkü inşallahla, maşallahla , lafla peynir gemisi yürümüyor. Vizyonunuz sığ çünkü.
Sizi büyüten ananızın ak sütü ne kadar helalse , sizin büyümeniz için emek veren çalışanlarınızın alın terleri de bir o kadar kutsaldır. Siz bu emekleri hiçe saydınız şuan hala bir sürü arkadaşımı mağdur etmektesiniz. Sizi ALLAH’a havale ediyorum. Adalet er  yada geç tecelli edecektir bundan hiç şüpheniz olmasın.

Binlerce mağdur arkadaşıma da buradan selam olsun , gün birlik olma günüdür, sesiniz dünden daha gür çıksın bugün.Çünkü bizler birer emekçiyiz bizim ahımız kimsede kalmaz.

Kalın sağlıcakla.

‘’Onca nimet varken kul hakkı yemeyin’’



15 Nisan 2017 Cumartesi

Nikah Kıymıyoruz.

Merhaba kaynatasızlar,

Uzun zamandır yazmıyordum diyorlarmış ki ‘’öldü’’  söyleyin onlara kral geri döndü  ;)
şaka lan şaka klişe laflardan uzak durun sizi basit gösterir. Lafı uzatmadan  gelelim gündemde ki konuya .

Malumunuz 15 temmuz  gibi kimsenin istemeyeceği bir  darbe girişimini atlattık hemen ardı sıra ‘’Başkanlık’’ sistemini  dayattılar hepimize . Malumunuz dedim ya medya maymun olduğu için bu ülkede gündem aylardır hiç değişmedi.  O sırada binlerce kişi tutuklandı , binlercesi açığa alındı binlercesi hala içimizde dolaştı falan derken Türk askeri  Suriye’ye girdi.Şehitler verildi , canımızdan canlar gitti , Türk ordusunu  15 temmuz gecesi tekmeleyenler  vatansever oldu Kerkük’e 82 plakası bile verdiler.Ne oldu sonra  İŞİD’ten temizledik dediğimiz bölgeler  öz kankamız Barzani yönetime devredildi operasyon bitti. Tabi  Türk medyası bunların bir çoğunu yazmadı , yazamadı. ‘’Ne zaman yazdı ki ?’’ diyenleri duyar gibiyim. Arada Almanya’ya Hollanda’ya falanda giydirdik hani şu göt kadar toprağı olup milyar dolarlık ekonomisi olan sikimsonik Avrupa ülkeleri var ya hah işte onlara . Alayına salladık çok hoşumuza gidiyor bir ara Rusya ve İsraile sallayıp sonra  kanka olduğumuz gibi . Severiz biz millet olarak böyle şeyleri hep aklımızın bir kenarında ‘’bizi sevmiyorlar , büyümemizi istemiyorlar’’ falanlar filanlar dolaşıp durur , paranoyak bir milletiz.Hiç kendimize sormuyoruz  ‘’amk ne büyümesi ? ülke büyüyor da benim cebim mi delik ? ‘’ diye . Sonrada bunlar Amerika ‘ nın oyunu  ‘’benim adım tatar ramazan ben bu oyunu bozarım ‘’ nidalarında oturduğumuz yerden sallıyoruz sarı kafa Trump’a. Okumuyoruz , araştırmıyoruz medya neyi koyuyarsa önümüze onu yiyoruz. Sosyal medya kullanıyoruz sözüm ona önümüze gelen her bi haltı paylaşıyoruz yorum yapıyoruz. Ama bir çok şeyi es geçiyoruz.Hollanda'da oturup Hollandayı protesto eden akrabalarım gibi :D  harbi devreler yanık bizde Mercedes'e biniyor amk Almanyasında ordan buraya sallıyor arkadaş senin aldığın maaş dolar bizim ki tl kardeş bizde o kadar göt yok senin anlayacağın ondandır susuyoruz.İşsizlik maaşının 980 avro olduğu sözüm ona dize getirdiğimiz Hollanda'yı protesto falan etmek bizim değil sizin haddiniz.Sallamayalım oturduğumuz yerden Allah daha çok versin de Vatan topraklarına da beklerim sizleri . Konuyu çok dağıttım çünkü aylardır kafam ciddi manada çok bunaldı bu tarz konulardan birilerine birşeyler anlatmaktan bir şeyleri ispatlamaktan yoruldum ama vicdanen rahatım umarım Milletimin bekası ve özgürlüğü için Hayırlısı olur.

Siyasi görüşünüz , yaşam felsefeniz , hayat kaygınız ne olursa olsun BİR MİLLET olabilmek için tek bir adamın  yada çok sevdiğiniz bir kişinin çıkarlarından önce , komşunuzun , akrabanızın, dostunuzun , iş arkadaşınızın kısaca milletinizin çıkarlarını gözetmeniz kimsenin ‘’YANLIŞ’’ yapıyorsun diyebileceği bir olgu değildir ve buna herkes ‘’SAYGI’’ duymak zorundadır. Yıllardır  Galatasaraylısı , fenerlisiyle , fenerlisi Beşiktaşlısıyla , Beşiktaşlısı Ankaragüçlüsüyle kavga etti durdu , içlerinde farklı dinde farklı dilde farklı siyasi görüşte olanlarda vardı ama hepsinin tek bir gayesi tuttukları takımlarıydı. Holiganizme karşıyım bu dediklerim yanlış anlaşılmasın. Anlatmak istediğim hepsi tuttukları takımın çıkarlarını menfaatlerini güttüler kol kola birlikte.16 Nisan bir milad olacak TÜRK MİLLETİ için siyasi görüşlerimizi , etnik kökenlerimizi  , bir kenara bırakıp , yarını ve yarından sonrasını düşünüp hayat kaygımızla vicdanımızla ‘’OY VERELİM’’. Bu bir siyasi parti seçimi değildir  bunu aklımızdan çıkarmayalım. 15 Temmuzda tuttuğumuz DEMOKRASİ nöbetlerini ,  Cumhuriyet için verdiğimiz şehitlerimizi unutmayalım. Yarın bizde ‘’Kandırıldık’’ demeyelim - akli selim davranıp ülkemizin bekası milletimizin dirliği için ne gerekiyorsa onu yapalım.

Velhasıl kelam önce sevdiklerimize sonra ‘’oylarımıza’’ sahip çıkalım.

Kalın sağlıcakla.





23 Mart 2017 Perşembe

Hoşgeldin - CANFEZA

Hoş geldin ey şimdiki zamanım,
Geç gönlümün eşiğinden, tam anı.
Hoş geldin her bölümüm, tamamım.
Uzat ömrümün beşiğinden yanağını.

Beni yanlış anla bunu anlama;
Darda olmasam seni de darlamam.
Hayat bir kumarsa eğer kazandım,
İhtiyacım yok seninle zarlara.

Hoş geldin ey ömrümün başı,
Kalbim içinde sadece gül yüzünü taşır.
Hoş geldin gönül evimin dört duvarı, taşı;
Seni arar göğsüne vurmak için başım.

Beni unut ama bunu unutma;
Sana muhtaç içerimde büyüttüğün umutlar.
Seninleyken ayaklarımın altında tüm bulutlar,
Uyurum da seni seven kalbi uyutmam.

Hoş geldin Karadeniz'im, yağmurum,
Kovanımın prensesi, balmumum.
Hoş geldin tarafımdan sevilmenin mağduru,
Gönlümün ortasında sana açık bir bağ durur.

Hoş geldin Anadolu'm, toprağım,
Senin bağrındayım hala kopmadım.
Hoş geldin bitkim, örtüm, yaprağım,
İçimde senden başka bir fırtına kopmadı.

Hoş geldin bitkim, örtüm, yaprağım,
İçimde senden başka bir fırtına kopmadı.

Bir derde iç çekişim, dışa vuruşum,
Hoş geldin çocukluğum, son kuruşum.
Annem sorunca hiç çekişim, zor duruşum.
Hoş geldin en çirkine bile güzeli konduruşum.

Yanında cüce kalırım, sana aşkım devdir;
Sırf sen seviyorsun diye ben kendimi sevdim.
Birlikte dik duralım, dünya boyun eğsin,
Bırak güzel gözlerini, gözlerime değsin.

Her zaman yürüdüğüm okul yolum, dersim,
İyiyim çok şükür, Allah iyiliğini versin.
Gömleğimin en üst düğmesi, düzü, tersi;
Beslenme çantamdaki boş kalan tek yersin.

Hoş geldin İstanbul'um, aşk kentim;
Yurdum, yüz ölçümüm, gönül köprüm, başkentim!
Seninle coğrafyamın gözlerinden yaş geldi,
Hoş geldin de dirilttin bunca yıllık taş kenti...

Hoş geldin çarpıldığım, içim dışım,
Yün kazağım, sonbaharım, kışım.
Hoş geldin atkım, sobam, ısım,
Ne hoş geldin böyle, canım mısın?

Hoş geldin kar yağışım, botum, berem,
Bütün buz tutmuşluğuma can veren.
Hoş geldin gülüm, gül bağımı deren,
İkinci baharım, iki senem.

Hoş geldin, hoş gel de boş gitme,
Yeter ki sen yanımda koş, yitmem.
Hoş geldin, sen geldiysen ben gitmem,
Ben giderken gelsem bile sen gitme.

Hoş geldin beni bana vurduran,
Bir gelişi dünyaları durduran.
Hoş geldin bana zamanı sorduran,
İçinde sen yoksan zordur an.

Hoş geldin bana saati sorduran,
İçinde sen yoksan zordur an.



5 Mart 2017 Pazar

Sıkıldım !

hayatım olana bitene küfretmekle geçiyor
zaten çoğu kusura bakma bölüyorum ama diyerek
kalbime giren şeyler
kusura bakma ölüyorum ama diyerek kalbimi kapatıyorum
bölünerek atomuna ulaşmasından ben de korktum çünkü.
oraya kadar gelip küçük bir titremeden bile fena aşık olabilirdim.

kusura bakmayayım diye
gözlerimi oymak gibi tuhaf düşünceler geçiyor aklımdan
kimseyi sevmeyeyim diye kalbimi çıkarıp atmak gibi şeyler
ben görmekten sıkıldım.

şerefsizliğe bürünerek ısınmaya çalışan herkesten
yaptığı iyilikten bahsedenden
yaptığı kötülüğün farkına varmayandan
namustan bahsedip ahlaksızlığıyla uyuyandan
doğruyu gösterip yanlışa gitmekten
gittiğimi sanıp sürüklenmekten.

bu amına kodumun vicdansızlarının
vicdanı sızlıyor gibi yapmasından
öldürüp öldürüp yaşamı sevenlerden
olmamış gibi yapmaktan
olacakmış gibi inanmaktan
çiçek dikmekten
saç okşamaktan 
seviliyor gibi yapılmasından
kusmaktan
susmaktan

insanların bir şeyler arıyor gibi yürümesinden
bir şeyler anlıyor gibi bakmasından
anlatıyor gibi konuşmasından
gözlerimi kaçırmaktan
gözlerimi kaçırıp kanıma daldırmaktan
herkesin ayaklarını izlemekten
gözlerine bakmaktan
dinlediği müzikleri merak etmekten
ve buna anlam aramaktan
sigara bitecek diye korkmaktan
telaşımdan
tedirginliğimden
mutsuzluğumdan
bana yapılanları sorgulamaktan
yaptıklarıma pişman olmaktan
yaptıklarına pişman edeceğimden
yapma demekten
dilimden.
dinimden
kinimden
kirimden

başka kimliklere bürünmekten
küfürü ahlaksızlık olarak anlamaktan
içimizi bastırmaktan
anılmaktan
hatırlamaktan
sakat bacaklarımla bir metre yürüyebilmekten
kıpkırmızı kalmaktan
geceye yakışmaktan
dilimi kessem gırtlağım adını haykıracak gibi bir his taşımaktan
bu hissi alıp sana taşımaktan
bu histen
bu pislikten
bu pislik teni alıp teninle temizlemekten
temizlenmekten
ayıplanmaktan
ayıplamaktan

ayıplandım
bu yüzden bu şiiri sonsuz bırakıyorum
bu yüzden kafiyesiz kalacak son mısrası
devamı doğmayacak.

ah ben,
sokağa uzanıp çıldıra çıldıra ölmek istiyorum artık.
bu kenti çıldırtacağına
gelip
cesedimi öpmek için dişlerini kıracağına söz ver
dişlerini cesedime bağışla.
bir cümle onların arasından çıksın diye ölmem gerekti.
önce onları bağışla
ve sonra beni.



23 Şubat 2017 Perşembe

Benim için de

sökülmeye değecek kadar kalmadı bir şey,
birşeyleri arama hala içimde,
ve
sökülmeye değmeyecek kadar fazlasın tenimde...
kalbimi merak ediyorsan çalışıyor mu diye,
merak etme , ölmüyorum, ölemiyorum...
susup ağzımı kapasam,
kokun yüzünden burnumu tıkasam yine nefes alıyorsun.
derimi söküyorum üzerimden yine aynı, yaşıyorsun...
bunu anlatıyorum herkese, soruyorum ne yapmalıyım?
anı yaşa diyorlar!
küfür gibi geliyor suratıma gülücükleri,
sonra anı yaşamaya başlıyorum,
o an'dan başlıyorum ilk,
ayrıldığımız o an'dan..
yeniden yaşıyorum gidişini,
yeniden izliyorum...
saçlarının savruluşunu izlemenin,
acı vereceğini bilirim annemden...
bu yüzden,
yine gözlerimi kapatıyorum,susuyorum, burnumu tıkıyorum..
kandırıyorum herkesi yine kanıyor burnum diye!
ve gözlerimi kapatıyorum,
nefes alacak yerin kalmıyor ölüyorsun...
oysa,
içimde öl istemedim,
benim için de, öl istedim biraz...
ve sana hayatım deme sebebini geçte olsa anladım,
sen hiç,
istediğim gibi gitmiyorsun...
artık;
ben adamı gözünden tanırım,
görmüşlüğü varsa seni...



16 Şubat 2017 Perşembe

Gitmeseydin

Gitmeseydin, 
nefret ettiğim bir filmi,
sırf sen seviyorsun diye izleyebilirdim seninle.
Gitmeseydin, 
aynı bardaktan su içip,
aynı evde burnunu çeken iki insan olabilirdik belki de…
Gitmeseydin, 
anne olabilirdin mesela
bana baba diyecek küçük bir kıza.
Gitmeseydin,
şiir bana uzak bir köy olarak kalacaktı hayatımda.

Gittin,
şimdi izlediğim mutlu sonlu bütün filmlerden nefret etmeye başladım.
Gittin,
evdeki bardakları kırdım günbegün,
dudaklarının değmişliği var diye.
Olur ya bir başkasını öpüyorsundur şimdi belki de…
Gittin,
bir kızım
ve sol elimde, 
baş parmağımla oynayacak bir yüzüğüm yok.
Gittin,
bana en uzak ama o adama en yakın köysün şimdi.

Gitmeseydin, ama gittin.
Avuçlarımın arasındaki yüzümden düşen bin cennet var,
buna cahil halk gözyaşı diyor…
Olsun,bu cehalete 
ve kadere inat
ağız dolusu
amin…







13 Ocak 2017 Cuma

Otuza yaklaştım.

böyle çelişkili yollarda
eğer bir cevap bekleseydim yalnızlıktan beklerdim 
ve elbette intihar olurdu bu
zaten ait olduğu yeri daha başka nasıl arar insan, 
bilmiyorum.
burada şimdi bunu ararken,
her yeri yusufçuk kuşlarıyla süslüyorum.
mesela sen hiç
kelebek kanatlarından kapı yaptın mı kendine?
ateş böceklerinden pencere?
antidepresan kutularından evler?
sağlığına dikkat ettin mi aslında ölüydün hep?
etmedin mi?
peki hiç duvar örmedin mi kendi içine kendi etinden 
ve kırmak içinse kendi kemiğinle vurmadın mı?
burayı kanımla süslüyorum, bu yolda kimse öldürülmedi
böyle bir tabela işte, böyle bir uyarı levhası
kanımda nilüfer yetiştir.
kırmızı açar.
geceleri daha dikkatli.
giderler
böylece
peşinden
herkes
zulmün.
sen yani hiç mi?
hiç?

ben mesela
uyudum uyandım dünyayı mahvetmişler
ya da zaten mahvolmuş bir dünyaya geldim, bilmiyorum
uyudum uyandım 20 yaşındayım
uyudum uyandım kabusla 30a yaklaştım
yaklaştıkça bulanık
yaş ilerledikçe
anlıyor insan
yaş ilerledikçe 
boynuna kadar iniyor
yaş ilerledikçe büyüyor uçurum
bakıyorsun her şey hep aynı.
çocuklardan kurşun çıkarmak için uzanan ellerle
tetiğe basarken kullanılan eller aynı şekilde işaretlenmiş
uyudum uyandım uykumda beni de öldürmüşler
uyanmadım sonra
hiç uyanmadım
bu aslında
neyse sen hiç
ya da siktir et.
biliyorum sen hiç.


10 Ocak 2017 Salı

Sonu yok bunun.

ben hep sandım ki,

arkamda duran gölge sensin
düştüğümde elimden tutup kaldıran sen
güldüğümde katıla katıla gülen
ağladığımda gözlerimde ki yaşı silen sen

ben hep sandım ki,
sonu yok bunun 
sen hep solumda uyudun
baş ucuma bıraktın öpücüklerini
gün ondandır aydın oldu.

ben hep sandım ki 
benimle kalacaksın 
hiç bir yere gitmeyeceksin.
öylece bakacaksın bana uzaktan uzaktan.
dokunmandan seveceksin hatta koklamadan
baş ucumda çalan saat gibi çalacaksın zamandan.

ben hep sandım ki
seninle ellerim yaşlanacak gözlerim değil
saçımın bir teline zarar gelse yıkacaksın dünyayı başlarına
öylece yapa yalnız bırakmayacaksın beni insanların ortasında.

ben hep öyle zannederim bilirsin
biraz egoistim birazda sevgili
sende severdin egoist sevgilim demeyi
bende bilmezdim tabularımın yıkılacağını
sözcüklerin yemeden yutulacağını
herşeyin kursakta kalıpta son bir cümle bile kurulamayacağını.

sanırım bu yolun sonu,
olsun sen yinede solumda uyu
nasılsa sonu yok bunun...


11.01.2016
Azaptasyon



5 Ocak 2017 Perşembe

Öp !

"ben tanrılarımı abaküslerden yaptım 
bununla bir günahı kaç defa işlediğimi saymayı öğrendim
sana bunu dile getirmedim
benim içimden bazı şeylerin dile gelmesi
bin yıl alırdı
daha hafif şeyler, daha bildiğin, seviyorum falanlar söyledim."

senin hep sevilmek istediğin bir şekil vardı
sen saçların okşansın isterdin
ben uyurken dökülen saçlarını toplar saklardım
elini tutacaklardı sokaklarda gezecektin
sinemalara filan gidilecekti
bunu bildiğimden, abaküsümde bir tanrı daha büyüdü 
sonra kalbim ayaklarımın altında yürürdüm ben
geçtiğim yerlerde ertesi gün bir çocuk öldürürlerdi
seni sevdiğim yerlerde sigara satılmazdı
boşver
bunu anlayabilirsin diye baktım uzun uzun sana
öpüşmek istiyorum sandın sen
büyük bir aşk yaşamak isteseydim takım elbise giyer isterdim seni
ama gömleğimle geldim bunu açıklayamam

teşekkürler, git şimdi.
çocuğunu başkalarının önünde küçük düşüren bütün babaları öp.
başka türlü yalnız kalamazdım, bunu da öp.
hoşça kal şimdi.
git başkalarının elini tut, onları da öp.
içtiğin bir sigarayı lütfen bileğinde söndürmeden
öpmesinler bileğinden falan. 
çok fena bir yara bu, çok sıkı kabuk.
koparıp atmaya çalışma.
onu da öp.


4 Ocak 2017 Çarşamba

Her şey O'na dönecek bir gün !

Söz konusu sen isen , zerre tereddüt etmem...
Emanetindir canım, şuracıkta veririm.

Bilirim ki ,cennette cehennemde senin yanın.
Göz görmesede seni , aynamda ki yüz senin .

Sana çıkan her yol haktan, her yol mübah.
Yolunda çürüsün ki dizlerim , her nefes senin.

Sana sığınırım her dem gafletten şerden ,
Avuçlarım sana yönelir , el senin avuç senin.

Beş şeritli yoldur sırat , aşkınla yanana,
Sana çıkacaksa her yol , hoştur aşkınla yanmak.

Ömür dediğin kısadır , pişmanlıktır azmak
Nasılsa cehennemden korkmaz aşkınla yanan .

Bin hamd ile şükür olsun ,kursakta senin lokma da
Harama el uzatanın , eli kalsın ırakta 

Hayır-da şer-de sendendir , sen kula bela yazma
Biliriz ki kula bela gelmez hak yazmadıkça ...

Sen bağışlayansın , sığınırız sana her günahtan.
Allah'ım sen bizi Peygamber efendimizin şefaatinden ayırma, 
şefaatine nail olan kullarından eyle!

02.06.2011
Azaptasyon



3 Ocak 2017 Salı

O sabah...

Böyle şeyler güpegündüz nereden gelir aklıma, ben neden darbelere, iç savaşlara, bozuk demokrasiye, sürekli zam gelen ulaşım ücretlerine, boşu boşuna gelip geçen yazı bir kenara iter, öpüştüğümüz anlara takılı kalırım. Ben neden ağzım burnum kırılmış, içim paramparça iken bir acil servise değil de sigara paketine uzanırım. Ben niçin "Bu dünyanın bir yerlerinde benim için de bir şeyler var, onları bekliyorum" deyip kendimi kandırdım bunca zamandır. Kafam karıştığı için mi peyniri pencere önüne çiçekleri buzdolabına koydum. Üzgün olduğum için mi herkesten nefret ettim. "O gün bu gündür şarabı şişeden içerim" gibisinden bir şeyler mi vardı da kalbimde Zeki Müren'i gönülden sevdim. Adının ve soyadının büyük harfle yazılmasına özen gösterdim. Ben ne zaman toplumsal meseleleri bir kenara itip seninle toplumsallaşmayı kendime karne hediyesi bildim. Yahu, ben dün neden o dilenciye on lira verdim, "kavuştursun" filan dedi diye mi.. Abi ben niye göğsüme bu bıçağı saplayanı bu denli anlatılamaz sevdim. 
Ben niye o mayıs sabahı yanımda uyurken seni öldürmedim.
Ben o sabah seni neden öyle güzel öptüm..

09.07.2014
Azaptasyon



Boşa geçmiş koca bir ömür

sigarayı bıraktım diyen insanların karşısında bir sigara yakıyorum hemen.. 
sırf içleri geçsin diye.. 
uzun yaşamak temkinli yaşamak değil ki.. 
asıl mucize yüz binlerce ölüm stili varken insanın gebermeden bir gün daha hayatta kalabilmesi..
ve sigara içmesen o para ile bilmem kaç sene sonra bunu alabilirdin gibi salak salak hesap kitap yapanların direk yüzüne küfrediyorum. yahu sen içmiyorsunda ne oluyor holding sahibimisin ? yada Porsche marka araban varda biz mi bilmiyoruz ?

içki içmeden sigara içmeden arkadaşların ile rakı balık yapmadan
 benden on yıl daha uzun yaşasan ne olur ki ?
hiç aşık olmadıysan..bir kadının kasıklarında uyuyakalmadıysan. 
bir atın sırtında bayır aşağı koşmadıysan.. bir eylül ayında ılık mı ılık bir denizde yüzerken omuzlarına yağmur damlaları düşmediyse. 
hayatta kalmak olum senin yaptığın yaşamak değil ki. hata yapma korkusu yaşayarak, etliye sütlüye bulaşmadan, kırk yıl sonra emeklilik ikramiyesiyle sahip olacağı evden başka hayali olmayan, sürekli düşünerek, plan yaparak yaşayan ama sonunda hayatın sürprizlerine yenilen, kimseye güvenmiyorum diyerek güveni arayan, aşk yok deyip aşk gelsin diye içinden dualar eden, mucize bekleyen ama kendisi mucizelere inanmayan, korkularını mantıklı olmak diye pazarlayan, en ufak rüzgarda yıkılan ama ayaklarımın üzerinde duruyorum martavalına sığınan, mutsuz evliliğini çocuklarım için yalanıyla sürdüren, boşanır boşanmaz sevgi açlığından öldüğü halde bir daha kimseyi sevmeyeceğim diyen, sevince de yıllarını harcadığı eski kocasından beter adamı seven, cinsel arzularıyla başa çıkamayan ama cinselliğe iğrençlik olarak bakmaya devam eden, saçma sapan insanlara kendini harcatıp hep iyilik yapmaktan geliyor bunlar başıma diyen ve ne kadar iyi insan varsa hepsini o kötülerin intikamı uğruna harcayan, saman gibi yaşayan, kendi ruhunu, bedenini , kalbini tanımayan, ne istediğini bilmeyen, bilmediğini de bilmeyen ne kadar budala erkek/ kadın varsa kafam girsin hepsine.
hoş giren girmiş, boşa geçmiş koca bir ömür.