19 Ekim 2017 Perşembe

Kime diyorum ?

lan oğlum/kızım ; annen mutsuzdu, baban mutsuzdu, çevrendeki herkes mutsuz. sen mutsuzsun. boşanma oranları yüzde elliye dayanmış.işini seven allahın kulu yok.
herkes aşktan kaçtığını söylüyor, aşkın da peşinde koşuyor. sevmediği bir adamla/ kadınla uyuyanların haddi hesabı yok.çocuğunu nasıl eğiteceğini, hangi öğüdü vereceğini, kitap mı okutacağını, internet mi öğreteceğini bilmeyen ana babalar yığınla. iş arayan,iş bulunca bahaneler sıralayan, sıraladığı bahanelerle birlikte sayısal loto kuyruklarında bekleyen hayat sahtekarı yığınla.
kimse evlenirken kendini ve karşısındaki insanı neyin mutlu edeceğini hesaplamıyor. sırf güzel lüks bir salonda; mahalleden bekarlık kız arkadaşlarını kıskandırmak için ve o gelinlikle bir defa açılış dansı yapmak için evlenen budala kızlarımız, temizlik ütü yemek için evlenen seks zavallısı erkeklerimiz sürüyle.
sevmediği bir işe gitmek için her sabah isteksizce uyanan, işyerindeki yapay insanlarla yapay dostluklar kuran,karı koca sosyal toplantılarda kadeh kaldırıp dişlerini birbirine göstererek kahkahalar atan ama eve vardıkları anda ayrı köşelere çekilip tek kelime sohbet edemeyen çiftler binlerce.
ne istemediğini bilen ama ne istediğini ve nerden başlayacağını bilmeyen budala milyonlarca. kendini neyin mutsuz ettiğini gören ama yine de ondan vazgeçemeyecek kadar aciz insan sayısız.
mutsuz evliliğini sayısız bahanelerle,annesi incinmesin, çocuğu üzülmesin, arkadaşları arkadan laf etmesin diye sürdüren kadın sayısız.
mutsuz ve kişiliksiz evliliğini evlilik kutsallığıyla süsleyen, karısını mutsuz ettiğini asla farketmeden, fark etsede kendi kendini pohpohlayıp reddeden ve kendi acizliğini karısına güç olarak dayatan zavallı erkek milyonlarca.
tüm bunları siz de biliyorsunuz. hatta bahsettiklerim sizlersiniz. çoğunuz şimdi hadi be ne ilgisi var ben değilim diğerlerini bilemem diyorsunuz;
kendini kandırarak yüzeysel mutluluğunu yaşayıp gidenler sayısız ve çoğu aramızda!
lan hadi hiçbirşey bilmiyorsunuz. nasıl bulaştığınızı bu yapış yapış mutsuzluğa siz de anlamadınız. yaşadığınız kent sıkıcı, arkadaşlarınız sıkıcı, facebookunuz ee naber anlat diyen ısrarcı verimsiz adamlarla dolu, özlediğiniz insanlar var ama gitmeye üşeniyorsunuz yanlarına. binbir yapaylıkla ve değersiz geçen zamanlarla süslü flörtlerinizi aşk diye kendinize satıyorsunuz, yalnız kalmaktan korktuğunuzdan sürdürdüğünüz ve berbat finallerle sonlanan yaralarla dolu geçmişiniz.
üniversiteyi bitirince her şey şahane sanmıştınız o da olmadı! iki maaş girsin eve diye başlattığınız evlilik de bol horlama ve erken boşalmalarla yada zevk almadan sevişmeler ile dolu. fasulye ayıklarken ağlayan edebiyat öğretmenleri ve okey oynamaktan elleri nasır tutan devlet memurlarıyla sarılı bir dünyan var.cicim ayları da o kadar kısacık sürdü ki! boşanmayı, işten ayrılıp yeni bir şey denemeyi aklınızdan bile geçirmiyorsunuz çünkü sürekli kulağınıza anneniz fısıldıyor; elalem ne der kızım! her evlilikte olur böyle şeyler!  sanki kocanla elalem gelip yatacak aynı yatakta !
kulağına aman sigortalı iş sakın kaptırma diyen baban ne anlar hayatının tamamını maaşının izin verdiği kadar yaşamanın eksiklik duygusunu.
tüm bunlardan neden bahsettiğimi biliyorsun. kabullenmek en zoru. insanın kendini yıkıp yeniden yapması en zoru. insanın yaşamayı göze alması en zoru.ama yaradılışımızda var bu. düştüğümüzde ilk yaptığımız ayağa kalkmaya çalışmakken sen ne hakla yaşadığın bu yüzeyselliğin seni bu kadar kuşatmasına ve yıllarca sürmesine izin veriyorsun.üstelik bunu kendine yapıyor ve mutluymuş gibi davranıyorsun.
hadi hiçbirşey bilmiyor, çıkış bulamıyor ve çok korkuyorsun. ne yapacağını bilmiyorsun. bari basit düşün. köşeye sıkışan kedi bile kaplan olurken sen nasıl olur da bu kadar fareleştin bir düşün.


16.Ekim.2014


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder