Selam şuursuz,
Gücün kalmadığında ne olduğunu anlatıcam, dilim döndüğünce.
Tarz zannederler biri ötekinden farklı olan çoraplarını,
oysa sabahleyin çekmeceden eline ilk gelen iki tek çorabı geçirmişsindir
ayağına. Aynı çift çorap aramaya üşendiğinden.
Yıllardır aynı kıyafetleri giyersin, renkleri solsa da,
içine biraz zor sığsan da. Neye isteğin ve gücün kalmıştır ki alışverişe olsun?
Senden önce biri asansöre binerse ya merdivenleri
kullanırsın ya da çömelip ayakkabı bağcıklarını iliklersin. Sırf yirmi saniye
kadar bir başka insanla muhatap olmamak için... Ayakkabı bağcıklarını da
ilikliyormuş rolü yapmazsın, sahiden çözülmüşlerdir de, önceden görmene rağmen
eğilip bağlamaya üşenmişsindir.
Çalan telefonlar kabusundur, cevap vermek istemezsin, zaten
çoğu zaman da vermezsin. İlk yakalandığında neden telefonları açmadığını
açıklamak zorunda kalırsın birilerine, kalp kırmamak için bir bahane
uydurursun, inanmazlar ama inanmış gibi yaparlar, alışmışlardır artık bu
haline. Güven vermeyen bir insana dönüşmüş olmak ne kötüdür.
Önceden pek yalan söylemezdin. Şimdi insanlardan kaçmak için
uydurduğun yalanları üst üste koysalar, petrolcü Arapların diktiği
gökdelenlerle yarışır.
Önceden isyan ederdin, bir şeyler anlatabileceğini düşünüp
mücadele ederdin. Sonra bir nefret etme dönemine girdin, asla anlatamayacağını
gördüğün için çaresiz bir sinirle etrafına saldırmaya başladın. Şimdiyse,
hiçbir önemi kalmamıştır. Değil mücadele etmek, nefret etmeye bile değer
görmeyecek kadar boşvermişsindir.
Artık kabullenmişsindir. Büyüdüğünden ya da olgunlaştığından
değil. Boşverdiğin için kabullenmişsindir.
Önceden hayallerinin peşinden koşardın, çok da güzeldi
hayallerin. Şimdi değil hayallerin için uğraşmak, asgari sorumluluklarını bile
yerine getirmezsin.
İşe yaramazlığını artık içselleştirmişsindir. O kadar işe
yaramaz hissedersin ki, annenin yanında gülmeye utanırsın, senin gülmeye hakkın
olmamalı mücadele eden insanların yanında.
Özsaygını yitirmişsindir bir kere. Özsaygı bu, bekaret gibi
bir defa kayboldu mu geri gelmez, ondan sonra ise "biri de bir, bini de
bir" deyip salarsın kendini.
Önceden dibe vurduğunda sıkılırdın bu halinden, hayatı
kaçırıyormuş hissine bürünmeyi kendine yediremeyip yeniden kalkardın ayağa.
Şimdi dışarıda kaçan bir hayat olmadığını bildiğinden boşverirsin. Dip; artık
vurulan bir yer değil, evin yurdun olmuştur senin.
Bir uyumayı, bir içmeyi çok seversin. İkisinin de ortak
noktası, seni düşünmekten ve yaşamaktan uzaklaştırıyor olmalarıdır.
Her şeyin suçlusunun kendin olduğunu bilir ve kabullenirsin.
Tüm bu lanet haline rağmen, seversin kendindeki bu delikanlı tarafı. Ne dış
sebeplerde ararsın kabahati, ne Allah
vergisi tabiatında, zira böyle yapa yapa karakterini sen bu hale
getirmişsindir. Hiç olmak istemediğin biri olmayı sen seçmiş, sen
başarmışsındır.
Hayallerinin peşinde koşardın dedim ya önceden. Şimdilerde
kendini bir anlık iyi hissettiğinde yine hayal kurarsın ama hayal ettiklerinin
gerçekleşmesini istemezsin, ne kadar güzel olsalar da kim çekecek o kadar
tantanayı, kim hangi güçle verecek o mücadeleyi? Hayal ettiklerinin
gerçekleşmesinden çok onların hayal olarak kalmasını tercih edecek kadar
bezginsindir artık.
Genelde hayal de kurmazsın zaten. Artık istemeyi bile
istemezsin.
Aşkından dolayı ki geçici bir sarhoşluk halidir, bir hevesle
sana yardım edeceğini söyleyen insanlar seni heyecanlandırmaz artık, zira adın
gibi bilirsin böyle bir şeyin mümkün olmadığını. Çoktan anlamışsındır iki şeyi,
ne sana katlanabilecek bir insan vardır, ne de sana senden başka yardım
edebilecek biri.
Önceleri bir gün öleceğini düşünüp rahatlardın. Artık
rahatlayamazsın, zira çok uzun süredir yerinde saymışsındır. Zaman hep yaptığı
gibi ileri akmıştır, sense durarak geriye gitmişsindir. Bu halde Allah'a hesap
veremeyeceğini bildiğin için "böyle ölemem" deyip gerçekleşmesini
istediğin tek hayali kurmaktan da vazgeçersin. Ölmeyi istersin ama bu halde
ölmek istemeyi istememen gerektiğini bilirsin.
Dilin varmaz söylemeye ama, o da biliyor ya içindekini,
bazen Allah'ın olmamasını istersin. O olmasaydı da yok olabilseydik ne güzel
olurdu, dersin. Ne acı bir yüktür senin için var olmaya mahkum olmak.
Özgürlüğe mahkum olmak kolay , asıl zor olan var olmaya mahkum olmak.
Çok koyar verdiği sözleri tutamayan biri haline dönüşmek.
Çok ama çok koyar Allah vergisi o kadar imkana ve kabiliyete rağmen kendi
kaybedişini seyretmek. Çok düşünürsün sürekli nankörlük yaptığına son
nankörlüğünü yapmayı, iki rekat namaz kıldıktan sonra. Hatta boş gitmesem mi
diye düşünürsün, şöyle meydanlık bir yerde. Sus, sus, içindeki karanlık tarafı
bilmesinler. Zaten hamurunda da yok öyle bir şey. Ama itiraf et, rahatlatır
bazen bu düşüncelere kapılmak. Öyle düşünceler ki bunlar, hiçbir insan böyle
şeyleri düşünmemeli. Daha da kötüsü, hiçbir insan ancak böyle şeyleri
düşündüğünde rahatlayabileceği bir hale gelmemeli. Bu hale ancak senin gibi
gerizekalılar düşer ama duygusal canlılarız işte, onlar bile düşmesin isteriz.
Edebiyat yaptığımı sanıyorsun belki, sanma, evim yıkılsa
sokakta yatıp ölmeyi bekleyecek haldeyim, hatta bazı akşamlar eve dönmeye
üşendiğimden öyle yapıyorum, epeydir. Bazılarıyla empati kurmak imkansıza
yakındır, ben derdimi böyle anlatabiliyorum.
Bilmem anlatabildim mi ?